Peki, asalım hep birlikte bir çocuk ya da kadın katilini, istismar ya da tecavüz suçlusunu.
Ama bilin ki o günlerde ailesinin cinsel organıyla övünüp akrabaya, komşuya, çok lazımmış gibi “Zürriyetimiz sürecek” diyerek gösterdiği bir erkek çocuk daha doğacak.
O çocuğun işleri kız kardeşine yaptırılacak, çantasını o taşıyacak, yemeğini o getirecek.
Ve aslansın, kaplansın, en akıllısın, ez geç diyerek sokağa bırakılan çocuk, gücünün yettiğine zulmedenlerin dünyasıyla taşınacak.
Önce tıpkı kendisi gibi büyüyen bir zorbadan dayak yiyecek, o da gücünün yettiğine zorbalaşacak.
Aslan olmadığını okulda, sokakta, iş yerinde öğrenecek.
Koltuğa oturana kadar iktidar kavramını eleştirip, koltuğu bulduğunda damarlarından iktidar akan bir erkek ya da güç kazanmayı benzemekte bulmuş bir kadın, egosunu, umutlarını, hayallerini ezdikçe ezecek.
Dışarı çıktığında, tıklım tıkış bir otobüste kendisinin onda biri kadar çalışan birisinin sahip olduklarıyla yüzleşecek.
Ya da hayatta hiçbir değer üretmeden dünyalara sahip olabilen, yüzlerinde görünmez bir “Babam sağ olsun” gülümsemesi asılı bir çocuğa “abi” demek zorunda kaldığında.
Evine dönecek, hakimiyetinin geçerli olduğu tek alana.
Ve o alanda eşinin, çocuklarının itinayla ezilerek hazırlanmış ruhlarına her gün işkence edecek.
***
Eşi ya da nişanlısı ya da sevgilisi, tek başına ayakta durabileceğini kavradığı gün, tek iktidar alanını kaybeden erkek daha da vahşileşecek.
Ya da bunların hiçbirine hiç sahip olmamışsa, bir kadınla iki kelime konuşamamış, âşık olmamış, aşkın ne olduğuna dair en ufak bir fikri olmamışsa, karanlık daha da bir üzerine çökecek.
Bir zamanlar, “kızların canını yakacağı” söylenen, dünyayı değiştireceği söylenen, büyük futbolcu olacağı söylenen, asla mutluluktan, sevgiden bahsedilmeyen ve mutlaka bir şey olacağı söylenen çocuk, hiçbir şey olamadığı gibi, hiçbir yere de ait olamadığını hissedecek.
***
Peki, bu düzen sürsün ama onu da “beslemeyip” asalım.
Ama yıllardır cinayetleri, istismarı, tecavüzü en çok gündeme getiren insanlar neden idama ısrarla karşı ona da bir bakalım.
İdama mahkûm edilip, bir yıl sonra beraat eden “kumpas” mağdurlarını bile anımsamadan bakalım.
Saçma sapan suçlamalarla açılan terör soruşturmalarına, komplocu kafaların fikir özgürlüğünü ihanetle eş tutmasına da bakmayalım hatta.
“Tahrik” olduğunda Madımak’ı yakmaya hak bulanları, kadın öldürmeyi hak görenleri, dayağı, şiddeti meşru sayanları ve hepsinin nasıl cezasız kaldıklarını da sonra konuşalım.
Asalım insanları.
Ama bir yanıt daha lazım; Siirt’te 4 kız çocuğuna istismarda bulunan okul müdüründen kırtasiyeciye, esnaftan, memura koca adamların cezasını indiren yargıçlara ne yapacağız?
Mardin’de, küçücük kızı satan kadınları, para ödeyen askeri, polisi, akrabayı, müdürü, işçiyi.
“Kızın rızası vardı” diyen Yargıtay üyelerini.
Tecavüze uğrayan kadını “Niye bağırmadın?” diye suçlu bulan mahkemeyi.
Kocasının “Tahrik oldum” savunması üzerine, öldürülen kadının telefonunu araştıran hâkimi.
Şort giyene tekme atanı, yurtta şort giyen genç kadın için tutanak tutan kadını.
İktidar istenciyle zehirlenmiş, koyduğu kuralları bile işine geldiği gibi yorumlayan ve gücünün yettiğini dövüp, güçlü görünce yerlere kadar eğilen bu kumpasçı, cinsiyetten bağımsız erkekliği.
Tüm bunları ne yapacağız?
Anlamalıyız, hepimiz küçüklüğümüzden itibaren zehirlendik.
Önce temiz bir hava alalım.