Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu yazıda, bir haberde var olması gereken 5N1K’ye ilişkin bilgiler bilinçli olarak çarpıtıldı.
Bahsettiğimiz kadının, ki şimdilik T.S. diyelim, hayatta kalması için gerekli bu çarpıtma.
Lakin yaşadıkları ve hayatta kalma mücadelesi sonuna kadar doğru.
Bir kadının neredeyse sanat haline getirdiği, bu coğrafyada hayatta kalabilme yöntemleri sonuna kadar gerçek.
***
Boşanmadan önce de alabildiğine şiddet görüyordu ama ayrılmaya cesareti yoktu.
12 yıl önce bir gün, öldüresiye dövüldüğünde pijamalarla çıkıp gitti evden, yanında iki çocuğu.
Annesinin evine yerleşti, tehditler bitmedi.
Darp raporu aldı, hiçbir merci için hiçbir anlama gelmedi.
Kocası onca yıl devlette çalışmış, devletin izniyle ve verdiği ruhsatla silah taşımış, onca yıl emek vermişti değil mi?
Karısını böyle dövdüğü için hiç böyle birine ceza verilir miydi?
Böyle başladı 15 yıl süren dayak zulmünün ardından başlayan ve 12 yıldır süren kaçış hikâyesi.
Boşanma davası sürerken her duruşmada küfredildi, tehdit edildi.
Her köşe başında sıkıştırılmak istendi.
Çocuklarını bırakması, evine geri dönmesi için her lafı işitti.
Ama durmayacaktı, bunca yıldır çalışıyordu, çocuklarına bakabilir, başta bir hayatı olabilirdi.
Şikâyetçi oldu, koruma ve uzaklaştırma kararları çıkarttırdı.
Buna rağmen babaları değil mi, çocukları boşandıktan sonra da görme hakkı vardı.
***
Mahkemenin verdiği çocuklarla sınırlı görüşme kararına rağmen bazen çocukları alıp bir ay vermiyor, T.S. kapısına dayandığında darp ediyor, çocukları kaçıracağını söylüyordu.
Hiç yatağınızda hem canınız için korkup, hem de can korkusuna rağmen çocuklarınıza kavuşmak için mücadele etmeniz gerektiğini düşünmek zorunda kaldınız mı?
O sıklıkla bunu yapıyordu.
Yıllar geçtikçe çocukları alıkoyma sıklığı azaldı ama tehditler bitmedi.
Bazen yolda, bazen kapıda, bazen çocukları alırken, bazı çocukları verirken sürdü gitti.
Sonra bir gün, çocuklardan biri, oraya gittiğinde nasıl da karanlık olduğunu, o karanlıkta neler olduğunu, o karanlıkta neler yaşamak zorunda olduğunu daha o yaşında anlatınca ipler bütünüyle koptu.
Canı da mühim değildi, çocuklarını korumalıydı.
Savcılığa başvurdu, hem uzaklaştırma kararlarını yeniletti hem şikâyetçi oldu.
Azalan tehditler, darp girişimleri, kovalamacalar büyük bir hışımla geri geldi.
***
12 yıl geçmiş, zulüm bitmemişti.
Bazen kapıya kadar geliyor, zile dakikalarca basıyor, polisin geleceğini anlayınca ayrılıyordu.
Bazen sokakta arabasıyla bekliyor, kadın dışarı çıkar çıkmaz arabayla kovalamaya başlıyor, dar sokaklara sığındığında inip kovalıyordu.
Bazen okul çıkışında bekliyor, çocuklarını bekleyen T.S.’yi kalabalığın içinde yakalamaya çalışıyor, kadın can havliyle bağırdığında küfür ve tehditlere başlıyordu.
Adres değiştirildiğinde okul kayıtlarından ya da muhtardan adresi hemen buluyordu.
Çevrede kamera fark ettiğinde, kameraya en uzak yere konuşlanıyordu.
Apartmana giremediğinde saatlerce sürekli gittikleri markette bekliyor, orada taciz ediyordu.
Yakalayabilirse darp ediyor, silahla tehdit ediyor, böyle yaşayamayacağını söylüyordu.
***
T.S., toplam 18 kere karakola gitti.
O sayıdan biraz daha az savcılığa.
Onlarca kez 155’i aradı.
Bir keresinde apartmanın girişine kadar kovalandı.
Evet korku filmlerindeki gibi; son anda anahtarı sokup yuvasına, kapıyı kapattı.
Bir keresinde polisler, “Fare zehri ver adama” diye espri yapıp kendi aralarında güldü.
Bir keresinde, “Allah aşkına, ne yaptın da bu adama böyle vazgeçmiyor?” diye, “takılıp” yine güldü.
Bir keresinde, “Biz ne yapalım, sürekli geliyorsun, mahkeme tutuklayacak, yapacağımız bir şey yok” diye fırça yedi.
Bir keresinde, “Bizim yetkimiz buraya kadar” denilip evine gönderildi.
Mahkeme, tekrar koruma ve evden uzaklaştırma, eve yaklaşmama kararı verdi.
Diğer şikâyetleri için kamera kaydı ya da tanık gerekliydi.
Bir keresinde yoldan geçenlere tanık olmaları için yalvardı.
Bir keresinde bütün esnafı kamera taktırmaları için dolaştı.
Bir keresinde kamera kaydında gözüküyordu, “Yeteri kadar yakın değil” denilip geri yollandı.
Ev dolaştı, mahalle dolaştı, şehir dolaştı.
Çocuğunu okula gönderemedi 1 ay, ilk dönem takdir alan çocuk ikinci dönem sürekli zayıf aldı.
Bazı akşamlar, hava karardığı için çıkıp ekmek almadı.
***
Birileri haber olursa bütün bunlar belki de bir çare olur dedi.
Birkaç kez haber de oldu, bütün cesaretini bir araya getirdi.
Aile Bakanlığı tarafından kapısı çalındı hakikaten.
“Korunmayı istiyorsanız sığınmaevine gelin” denildi.
“İki çocuğum var boyum kadar, sığınmaevine gidersem okulları ne olacak, evim ne olacak, beni değil onu kapatın” dedi.
“Nasıl kapatalım, yetkimizde değil ki” denildi. “Bari bu evrakı imzalayın” teklifi getirildi.
Sığınmaevine gitmediği için sorumluluğu kabul ettiği yazıyordu, imzalamayı kibarca reddetti.
***
Çocuğunu korumak için gitmek zorunda olduğu mahkemede, sürekli yüz yüze geliyor, zaten sürekli yüz yüze gelmekten korktuğu adamla şimdi.
Zaten sokaklarda yüz yüze geliyor, apartman girişinde, markette yüz yüze geliyor.
Uyurken yüzünü görüyor, uyandığında kapıyı açtığında görüyor.
Bazen rüyasında ona direnebildiğini, gücünün yettiğini düşlüyor.
Bazen, kâbuslarında, sokak ortasında öyle boylu boyunca yattığını.
Ölesiye korkuyor, ölesiye yaşamaya çalışıyor.
Ve nasıl yaşayacağını ve nerede öleceğini ve çocuklarının ne hissedeceğini ve çocuklarına ne olacağını hiç bilmiyor.