10 günlük tatil bitti.
Bugün işlerinizin başındasınız bakıyorum.
Sadece ben değil. Envanterler, bilançolar, eskizler, borçlar, alacaklar, kasa fişleri, mizan defterleri, Windows 95, Excel ve biyoloji ders kitabı da sizlere hoşgeldiğiniz diyor.
Biz İstanbul'da patlayan bombalara karşı göğsümüzü siper ederken siz Antalya'da ve Bodrum'da sırtınızı güneşe verdiniz, biliyorum ama şimdi hem güneşten yetmişikinci derece yanık sırtınız, hem vicdanınız hem de cüzdanınız sızlıyor değil mi?
Vah vah çok üzüldük...
Biz burada bedava belediye otobüslerinde ezilme tehlikesi geçirirken sizin Halikarnas'taki İbo konserinde ezilme tehlikesi geçirmenize üzülecek değildik ya üzülecek başka şeyler bulduk...
Şehrin tekrar eski kalabalık haline dönecek olması üzdü bizi örneğin.
Belki dedik gidenlerin bir kısmı gittikleri yeri beğenirler ve kalırlar.
Hatta bu konuda zorlayıcı önlem paketleri geliştirdim.
"İstanbul'un etrafını telle örüp, elektrik verelim ve gidenleri geri almayalım" adlı projeme Tayyip sıcak baktı örneğin.
İstanbul Valisi ise çekimser kalarak "Kahvenizi içtikten sonra arkadaşlar sizi koğuşunuza bıraksınlar" dedi.
Ben düne kadar İstanbul çevresinin dikenli tellerle örülmesi fikrini her yerde savundum ama kimseye dinletemedim.
Pazar günü gene otoyollar, havaalanları kitlenmişti.
Eh bu şehir sizin de sayılır, hoş geldiniz bari.
* * *
Ama şimdi sizin paranız bitmiştir.
Biz öğle yemeklerini dışarıda alırken siz şirketteki demir tabaklarda yemeye devam edeceksiniz.
Hafta sonu deniz kenarındaki balıkçıları biz doldururken siz bir an önce aybaşının gelmesini bekleyeceksiniz.
Biz yağurdu rakıya meze yapıcaz, siz sırtınıza süreceksiniz.
Biz masa başında işe dönmenin keyfini yaşarken siz bilgisayar başında havuz barda içtiğiniz meyve kokteyllerini kuracaksınız.
Bizi, şirketin halkla ilişkiler müdiresi Dilşat Hanım'ın iri kalçaları mutlu edecek, siz tatil boyunca yanınızdaki şezlongda uzanan Rus dilberi Nataşa Hanım'ın uzun bacaklarını arayacaksınız her baktığınız kadında.
Eh bu şehir sizin de sayılır, hoş geldiniz bari.
* * *
Ya yurt dışından dönenler, sizlere ne demeli.
Allah yardımcınız olsun.
Champs - Elysee'nin kaldırımlarının her gece sabunlu sularla yıkandığını gördünüz de boyunuz mu uzadı? Eskiden Taksim'e çıkıp, "Eh memleketimiz de Avrupa'ya benzedi çok şükür" deyip kendinizi kandırırdınız. Şimdi size her yer köy meydanı gibi geliyordur değil mi?
Roma'daki İspanyol merdivenlerinde dünyanın yedi köşesinden gelmiş sokak müzisyenlerini gördükten sonra İstiklal Caddesi, Aznavur Pasajı'nın kapısında keman çalan yaşlı kemancıya artık para da vermezsiniz Allah bilir.
Planet Hollywood'larda yemek yedikten sonra size hiçbir yemek mekanı daha eğlenceli, daha cıvıl cıvıl gelmiyordur.
Eğlenmek için tatile çıkıp, üzülerek dönmek sadece biz Türklere mahsustur.
Ama ne diyelim bu şehir sizin de sayılır.
Hoşgeldiniz bari hoşgeldiniz...
* Biliyorsunuz uzun süredir Noami Hanım'la olan ilişkimi bu sütunlarda size anlattım ama birçoğunuz inanmadınız.
Herkes Naomi Hanım'ın geçen yaz boğa terbiyecisi - Cortez midir ne halttır - için intihar ettiğini yazdı. Oysa intihardan üç gün önce ona bir mektup yazarak "Sayın Naomi Hanım, siz farkında olmasanız da aylardır süren bir beraberliğimiz var. Ama artık burama geldi. Unutmayın ki ben bir erkeğim. Benim de bir cinsel hayatım var. Sözün kısası (Short of the word) ya yatalım, ya ayrılalım" diye mektup yazdığımı yakın çevrem biliyor.
İntihardan sonra beni aramadı. Gerçi daha önce de aramamıştı ama olsun. Neyse efendim dünya ahret bacınız olsun bu Naomi Hanım bir kitap yazmış geçenlerde. Remzi Kitabevi'nde gördüm. Çok kalın olduğu için pahalıdır diye alamadım.
Ama zaten yakında imzalayıp gönderir veya ben bir tane alır onun adına kendime imzalarım.
Yani gene short of the word körle yatan şaşı kalkıyor.
Gerçi işlerinin yoğunluğu nedeni ile yatakta 9 kusurlu hareketten birini yapmayı başaramadık ama yengeniz atasözüne uygun olarak yazarlığa başladı...
Yengenizin kitabını alın ki para kazansın. Benim gibi lükse düşkün bir yazarla birlikte olması kolay değil karının... (Pardon kadın diyecektim şaşırdım. Lütfen Naomi Hanım'a burayı tercüme etmeyin)
* Herkes benim evliliğimi tartışıyor. Siyaset meydanı aranacak Ali Kırca'dan program yapması istenecek.
* Orhan Gencebay'ın kalbini kırdım. Penceresinin altında "Hatasız kul olmaz" şarkısı söylenecek. Özür dilenecek.
* Cem okul servisine yalnız bindirilmeyecek.
* Kaynanamın yaşı benden küçük, mahkemeye başvurup yaşını büyüttürmesi istenecek.
* Çocuk yapma konusunda ciddiyim. Fazla yağlarımdan bir çocuk imal edilebilir mi araştırılacak.
Yazara E-Posta: G.Mujde@milliyet.com.tr