Hani gün boyu temizlik yapan kadınlar vardır, temizlik hastası der geçilir halk dilinde. Bazılarının en ufak bir eğriliğe tahammülü yoktur, sürekli çerçeveleri düzeltir, sehpadaki kül tablalarını, masadan sarkan örtünün uçlarını... Simetri hastası diye bilinir onlar da. Bu hastalık grubunun psikiyatrideki adı ‘obsesif kompülsif bozukluk’; kısaca OKB.
Obsesyon (takıntı), zihinde sürekli tekrar eden, kişiye sıkıntı veren düşünceler. Bunların gerçek dışı olduğunu bilse bile kafasından atamıyor OKB’li hasta. Bu obsesif düşünceleri, onların yarattığı kaygıyı etkisiz hale getirmek için tekrar eden davranışlar sergiliyor ki bunlara da kompulsiyon (zorlantı) deniyor. En çok karşılaşılan OKB, bulaşma obsesyonu ve temizlik kompulsiyonu. Bulaşma obsesyonu olan OKB’li hasta eve misafir çağırıyor sözgelimi... Gelen misafirlerin eve mikrop taşıdığına dair de bir obsesyonu var. Onlar gittikten sonra temizlik kompulsiyonu devreye giriyor, sabaha kadar koltuklardan halılara, terliklerden, kaşık çatala evi dip bucak temizleyebiliyor çamaşır sularıyla, elleri delik deşik oluncaya dek. Bu temizlik, bulaşma kaygısını gidermek amacıyla yapılıyor.
OKB insanı zayıf düşüren, gündelik yaşamını sekteye uğratan, hayatı dar eden, insanlarla ilişkilerini bozan bir hastalık. Toplumda bu hastalara bıyık altından gülmek, espri konusu yapmak gibi bir eğilim var yazık ki. Bir insanın akşam 5’te işten gelip gece 12’ye kadar temizlik yapması... Daha da fenası bu tedavi edilebilir bir hastalıkken, durumunu ‘titizlik’ olarak görmesi, kader gibi yaşaması. Etrafındakilerin bu durumu alaya alması. Gülünecek hiçbir yan görmüyorum ben, bütün hepsi çok dokunuyor bana.
Terapinin gücü
Geçtiğimiz günlerde Netflix’te 2017 yapımı, yönetmenliğini Vicente Villanueva’nın yaptığı İspanyol filmi “Toc Toc”u izledim. Toc, OKB’nin İspanyolcadaki karşılığı. Film de zaten bir psikiyatrın muayenehanesinin bekleme salonunda bir araya gelen altı OKB hastasını anlatıyor. Federico sürekli müstehcen sözler tekrarlıyor, Otto düz çizgilere basmaktan kaçınıyor, Blanca her fırsatta tuvalete koşup el yıkıyor. Diğerlerinin de benzer rahatsızlıkları var ve hepsi salonda uçağı kaçıran psikiyatrın gelmesini bekliyor. Beklerken de birbirleriyle rahatsızlıkları üzerine sohbet ediyorlar. Bu sohbet bir süre sonra grup terapiye dönüyor. Filmin sonunda bu terapi türünün iyileştirici gücüne tanık oluyoruz. Finaldeki sürpriz ise tek kelimeyle şahane! Özetle filmi severek izledim. Ve her bir sahne çok dokundu bana. Tek itirazım, filmin künyesinde türünün ‘komedi’ olarak geçmesi. Günde 60 kez elini yıkamak zorunda kalan birine gülemiyorum ben! Bunun neresi komedi onu da anlayamıyorum. Yine de finali ve oyunculukları itibarıyla iyi bir film olduğunu söylemek isterim “Toc Toc”un.
Takıntılar üzerine
15 gün önce de yönetmenliğini Serhat Karaaslan’ın yaptığı “Görülmüştür” girdi vizyona. Film geçtiğimiz hafta Adana Altın Koza Film Festivali’nden Ayhan Ergürsel En İyi Kurgu Ödülü ve Yardımcı Rolde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü aldı. OKB’yle ilgili değil. Ama bu filmde de ‘birini takıntılı olarak sevmek’ temasıyla karşılaşıyoruz. Ki onu da anlatırsam psikoloji dersine dönecek köşe, bu kadarını söylemekle yetineceğim. Konuyla ilgili kitaplar ve kimi psikolojik sitelerde güvenilir bilgiler var.
Görevi cezaevindeki mahkûmlara gelen mektupları okuyup ideolojik açıdan sakıncalı cümleleri yuvarlaklar halinde karalamak ve en son “Görülmüştür” damgası vurmak olan Zakir (Berkay Ateş), mahkûm eşlerinden Selma’nın (Saadet Işıl Aksoy) mektubunda fotoğrafını görüyor ve o günden sonra kendini Selma’dan alıkoyamıyor. Gerektiğinde diğer görevlilerin okuduğu Selma’ya ait mektupları çalıyor, onun eşiyle yaptığı görüşmelerde gözünü Selma’dan ayırmıyor, hatta gün geliyor Selma’yı evine kadar takip ediyor. Biz Selma’nın dramatik hikâyesini öğrenirken işler çığırından çıkıyor. Film, Zakir’in Selma’ya olan takıntısını incelikle anlatıyor. Füsun Demirel Zakir’in annesini büyük bir ustalıkla oynuyor. Aralarındaki ilişkiyi izledikçe Zakir’in takıntısının kaynağındaki anne figürünün önemini de anlıyoruz.
Psikolojik filmler listeniz varsa “Toc Toc”u da “Görülmüştür”ü de eklemenizi, her ikisini de izlemenizi çok isterim. Özellikle insanı anlamak gibi bir derdiniz varsa, derman garantisi veremesem de...