İnsan, ölümlü olduğunu bilen ama bunu kabul etmeyen bir canlı. Bir şekilde kabule zorlandığında ise yoğun bir kaygı durumuyla karşılaşıyor. İnsanlar koronavirüsle tanıştıkları günden bu yana ölüm kaygısını belki de bugüne dek hiç olmadığı kadar ağır yaşıyor. Baştan bana bir şey olmaz deseler de gördüler ki İngiltere Prensi ve Başbakanı da yakalanabiliyor bu hastalığa, Tom Hanks de; futbolun imparatoru Fatih Terim de, hocaların hocası Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu da... Enfeksiyon hastalıkları genelde yoksul kesimi vururken korona sınıf, yaş, ırk, cinsiyet tanımıyor çünkü. Hal böyle olunca “Ya ben de yakalanırsam?” sorusu düştü akıllara bir süredir. Devamında da “Ya ben de ölürsem?”. İnsanlık bir gün kendisinin de öleceği gerçeğiyle 21. yy’da hiç böylesine kuvvetle yüzleşmemişti belki de. Buna ben de dahilim.
‘Anlam her şeyi dayanılır hale getirir’
Anlamlı, etkin bir yaşam sürmenin ölüm korkusunu hafiflettiği yolunda en fazla çalışma yapan psikiyatrlardan biri de Varoluşçu Psikiyatri’nin kurucusu Irvin Yalom’dur. Yalom özellikle kanser hastalarıyla yaptığı grup terapilerde, her biri ölüme sayılı günleri kalmış hastaları yakından gözlemlemiş, o güne kadarki hayatlarını dolu dolu, belli bir anlam bütünlüğü içinde yaşamış insanlarda ölüm korkusunun daha az olduğunu tespit etmiştir: “Ölmek üzere olan kanser hastalarıyla yaptığım klinik çalışmalarda insan varoluşu için anlam sistemlerinin önemini gözlemleyebilecek ayrıcalıklı bir konumdaydım. Tekrar tekrar fark ettim ki hayatlarında derin bir anlam duygusu yaşayan hastalar daha dolu yaşar görünmekte ve hayatları anlamdan yoksun olanlara göre ölümle daha az umutsuz biçimde yüzleşmektedir.” Carl Gustave Jung ise şu yorumda bulunur: “Anlam birçok şeyi -belki de her şeyi- dayanılır hale getirir”.
‘Amacı olan hayat zengin ve sağlıklıdır’
Yalom sadece kanser hastalarının değil, uzun bir ömür sürmüş ve hayatın sonuna yaklaştığını hissedenlerin de ölüm korkularıyla anlamlı yaşam arasında bir korelasyon olduğuna dikkat çeker ve “Yaşlılar, eğer birçok hayat etkinliğiyle meşgullerse bilinçdışı ölüm anksiyeteleri daha az olmaktadır” der. Amerikalı filozof Norman Brown da “Ölüm korkusu bedenlerimizde yaşanmamış hayatlarla ölmek korkusudur” diyerek Yalom’u destekler.
Yani ölüm korkusunun panzehri anlamlı bir yaşam sürmek. Yine Carl Gustave Jung’a göre, “Genel olarak, amacı olan bir hayat, amaçsız bir hayattan daha zengin ve daha sağlıklıdır”.
Hayatın anlamı arayarak bulunabilir mi? Hayır. Biz ona bir anlam vermediğimiz sürece hayat anlamsızdır. Nitekim Terry Eagleton da “Eğer hayatlarımızın bir anlamı varsa, bu anlam bizim onlara kazandırdığımız bir şeydir; onların hazırlop donattığı bir şey değil” sözüyle bu gerçeğin altını çizer.
‘Yazmasaydım alkol bağımlısı olurdum’
Hayattaki anlam arayışında mücadelenin önemine pek çok yazar ve filozof değinir. Schopenhauer da mutlu bir hayatın imkânsızlığına dikkat çekerken insanın erişebileceği en üst noktanın insanlığın hayrına olacak bir işte her türlü zorluğa rağmen mücadele etmek ve eline bunun sonucunda hiçbir şey verilmese de bu mücadeleden galip çıkmak olduğunu söyler.
Schopenhauer’a göre bu kimsenin yaşadığı hayat ‘kahramanca’ bir hayattır.
Bütün yaşamı boyunca alkolle sorunu olan, defalarca hastaneye girip çıkan Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından Marguerite Duras ise mücadelesini ‘yazmak’ yoluyla verir. Onun için hayatın anlamı yazmaktır. Bu anlamın yaşamındaki etkisini “Yazmamış olsaydım, sağaltılamaz bir alkol bağımlısı olurdum” sözleriyle açıklar.
Hayata katamayacağımız bir anlam yok
Kimse hayatın kolay olduğunu, hedefler koyup koşturmanın kolayca gerçekleştirilebileceğini iddia edemez.
Özellikle bugün insanlık koronavirüsle mücadele ederken, ekonomik zorluklarla başlı başına bir mücadele varken hayata anlam katmak adına verilecek felsefi mücadelenin hiç çaba gerektirmeyeceğini söylemek mümkün değil. Ama zaten aslolan da bu zorluklara rağmen o mücadeleyi verebilme cesaretini göstermek. Nitekim bu konuyla ilgili olarak Paul Tillich “Cesaret, ‘bir şeye rağmen’ kendini onaylamadır ve kendi olarak var olma cesareti ise kendini olduğu gibi onaylamadır. Ancak kişinin şu soruyu sorması gerekir. Kendini onaylayan benlik nedir? Radikal varoluşçuluk şöyle yanıtlar: Kendisinden ne yapıyorsa odur” der.
Hayatı anlamlı kılma mücadelesine başlayın
Her şeye rağmen kendi varlığımızı, kendilik değerimizi onaylamak anlamına gelen cesaretimiz sayesinde veremeyeceğimiz mücadele, aşamayacağımız zorluk, hayata katamayacağımız bir anlam yok.
Daha önceki yazılarımda sözünü ettiğim psikoloji yüksek lisansımı bitirdim. Son yıllarda hayatıma kattığım en önemli anlamlardan biriydi. Öyle iyi geldi ki. Geriye tezim kaldı. Konusu anlamlı bir hayat yaşayanların ölümden daha az korkacağı. Karantina nedeniyle henüz tez hocamla çalışmaya başlayamadık. Ama ben bu konularda deli gibi okuyorum. Korona günlerimi daha katlanılır hale getiriyor. Ve biliyorum ki bu dönem bittikten sonra da hayatıma büyük katkı sağlayacak. Bu konuda yazmaya devam edeceğim.
Siz bu dönemin bitmesini beklemeyin. Şimdiden başlayın hayatı anlamlı kılma mücadelesine. Ölüm korkunuz hafifleyecek. Bugünler sona erecek. Karantina bittikten sonra işiniz daha da kolaylaşacak. Zaman bol, evdesiniz. Düşünün n’olur. Sizin hayatınızın anlamı ne?