Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tarihin en utanç verici, kadın emeğini, bedenini ve kimliğini sömüren kurumlarından biri de hiç kuşkusuz Magdelen Çamaşırhaneleri’ydi. Bu kurumların kuruluş sebebi, fuhuş yapan kadınları, yapma ihtimali bulunanları ıslah etmekti. Magdalalı Meryem ya da Mecdelli Meryem olarak da bilinen Mary Magdalene fuhuş yaptıktan sonra tanıştığı Hristiyanlıkla tövbe etmiş, iffetli bir kadın olmuştu. Çamaşırhanenin adı bu nedenle tövbe simgesi olan Magdalen’di. Önceleri ıslahevi gibi çalışıp sonradan çamaşırhaneye dönen bu kurumlar 1758 İngilteresi’ne tarihleniyordu, 1765’te İrlanda’da da görülmeye başladı.

Haberin Devamı

İrlanda bağımsızlığını kazandıktan sonra bu kurumları kilise adına kullanma yolunu seçti. Zaman içinde manastırlarda yer alan, Katolik kilisesinin yönettiği çamaşırhaneye gönderilen kadın profilleri de değişti. Psikiyatri hastası kadınlar, evlenmeden çocuk sahibi olan bekâr anneler, evsizler, alkolikler. Özetle toplumun hor gördüğü kimsesiz, çaresiz, yoksul kadınlar.

Rahibelerin gözetimi altında olan bu çamaşırhanelerde kadınların çamaşırlarını yıkadıkları kurumlardan kazanılan paralar kilisenin kasasına gidiyordu. Çoğu 20’li yaşlardaki bu kadınlar hiçbir ücret almadan sabahtan akşama çamaşır yıkayarak, kurutarak ve ütüleyerek ter dökerken cinsel istismara uğrayabiliyordu. Peter Mullan’ın yönettiği 2002 yapımı “Magdalene Sisters” filmini izlerseniz, bu korkunç çamaşırhanelerde dönen dolaplar hakkında epey fikir sahibi olabilirsiniz. Film aynı yıl Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü kazanmıştı.

Pazar pazar, tarihteki bu büyük ayıbı anma nedenim, geçtiğimiz ay Jaguar Kitap’tan çıkan Clare Keegan’ın yazdığı “Böyle Küçük Şeyler”. Kitap, son çamaşırhanenin kapatıldığı 1996’dan bir yıl önce 1995 İrlandası’nda geçiyor. Kahramanımız odun ve kömür tüccarı Bill Furlong. Annesi Furlong’a hamile kaldığında 15 yaşında ve eşini kaybetmiş varlıklı bir Protestan kadın olan Bayan Wilson’ın evinde çalışıyor. Hamile olduğunu öğrenen ailesi Furlong’un annesi ile bütün ilişkisini kesiyor. Ona Bayan Wilson sahip çıkıyor. Ardından Bill doğuyor. Bill 12 yaşındayken annesi kaldırımda düşüp beyin kanamasından ölüyor. Teknik okulda okuyan Bill, Bayan Wilson’ın yardımıyla kömür deposunu açıyor. Daha sonra evleniyor, beş tane de kızı oluyor. Kimseye muhtaç değiller, kendi yağlarında kavrulup gidiyorlar.

Haberin Devamı

Görkemli bir manifesto

Birbirinin tekrarı olan günler sırasında bir gün Furlong varoluşunu sorgulamaya başlıyor. Kör karanlıkta uyan, kömür deposuna git, gün boyu koştur, karanlıkta eve dön, ellerindeki kömür karasını temizlemeye uğraş, yemek ye ve ertesi gün aynı rutini tekrarlamak üzere yorgunluktan sızıp kal. Kırkına gelmişken hayat hep böyle mi sürüp gidecek? Hiç mi yeni bir şey olmayacak?

Bu sorularla, kaygı içinde yaşayan Furlong, bir gün kasabada nehrin öte yakasındaki tepede bulunan manastıra odun teslimatında bulunmak için gidiyor. Manastırda bir çamaşırhane olduğunu, restoranlardan hastanelere kadar birçok kurumun ve hâli vakti yerinde insanın buraya kirli çamaşırlarını gönderdiğini, hafifmeşrep kızların bu çamaşırları yıkayıp ütüleyerek günahlarının kefaretini ödediğini biliyor Furlong. Kasabada bu kızların insanlık dışı şartlarda çalıştırıldığına, işkence gördüklerine dair dedikodular var ama dini bütün bir insan olan Furlong bu söylentilere inanmak istemiyor, ta ki o teslimatta içlerinden biriyle tanışana dek. Yalınayak, gri çirkin bir elbise giyen saçları koyun gibi kırkılmış bu kızcağız ayaklarına kapanıp Furlong’tan onu buradan kurtarmasını istiyor. Evde beş kız, eşi… Göze alamıyor Furlong ama içine bir kurttur düşüyor. Eşinin ağzını yokluyor ama karısı şiddetle karşı çıkıp ilerlemek için bazı şeyleri görmezden gelmek gerektiğini söylüyor.

Haberin Devamı

Gel zaman git zaman ikinci kez teslimat için manastıra giden Furlong bu kez kömürlükte çırılçıplak bir genç kıza rastlıyor. Durumu rahibelere haber veriyor. Rahibeler, laf kalabalığıyla durumu geçiştirip Furlong’u yolcu ediyorlar. O günden sonra içindeki kurtun iştahı artıyor, yiyip bitiriyor Furlong’u. Tam da Noel arifesi yoğun günler. Kar, tipi, alacakları Noel’den önce tahsil etme koşturmacası… Ve sürüp giden varoluş kaygısı, hayata bir anlam verme çabası. Bu noktada aldığı bir karar Furlong’un hayatını değiştiriyor, hatta tüm kasabanın.

Kararın ne olduğunu söyleyip okuma zevkinizi bozmak istemem. Uzun lafın kısası sıradan insanların hayatındaki gündelik ‘küçük şeylerin’ Noel ışıkları içinde, karlar arasında dolaşarak anlatıldığı bu 86 sayfalık küçük ama esasen büyük roman, bir yanıyla Magdalen Çamaşırhaneleri’ndeki kadınlara saygı duruşu, bir yanıyla da anlamsızlık kaygısına iyi gelecek, ona çıkar yol sağlayacak şahane bir kitap. İyilik yapmanın sağaltıcı etkisi üzerine görkemli bir manifesto. Okumanızı çok ama çok isterim.

İyi pazarlar.