Ben, canı çok yanıp yapacak bir şeyi de olmadığında kitaplara sığınanlardanım. Okuma yoluyla hayattan kaçmak değil, okuyarak hayata katlanabilmek daha ziyade. Bu yazıda o kitaplardan birinden söz etmek istiyorum. Biliyorum herkesin canı çok yanıyor bugünlerde. Kim bilir belki bir nebze iyi gelir, bu hafta Doğan Kitap’ta yeniden yayımlanan Tolstoy’un “İnsan Neyle Yaşar” öyküsü.
Tolstoy’un değerlerinin buluştuğu bu uzun öyküde başta sevgi olmak üzere insanı hafifleten pek çok erdeme rastlamak mümkün. Merhamet, vicdan, anlayış, samimiyet, huzur, iyilik.. Daha da önemlisi, insanın anlam arayışına cevap veren oldukça güçlü bir öykü bu. Sayfalar arasında su gibi akan ‘umut’ ise hikâyenin kahramanlarından biri. Bütün bunları bir potada erittiği için 71 sayfalık bu kitabın kapağını kapadığınızda bir kez daha fark ediyorsunuz hayatın bağışıklık sisteminin en önemli parçasının ‘sevmek’ olduğunu. Bunu hakkıyla yaşayanlar ayakta kalabiliyor. Direnebiliyor. Başını dik tutabiliyor. Mutlu olabiliyor. Mutlu edebiliyor. ‘Gerçekten’ sevebilenler, yardıma ihtiyacı olan insanlara el uzatmanın hayata anlam katan yanını fark edebiliyor. Ve Tolstoy bunu, dehasının bütün çarpıcılığı ve zarafetiyle kanaviçe gibi işliyor bu küçük kitapta. İnsan neyle yaşar sorusuna cevap vererek. Peşine iki soru daha takıp.
Kitap, yoksul ayakkabıcı Semyon’un çan kulesinin arkasında soğuktan titreyen çıplak bir adamla karşılaşmasıyla başlıyor. Semyon bu adama acıyor, kaftanını ve elindeki tamir edilecek çizmeleri ona giydiriyor. Daha sonra birlikte eve gidiyorlar. Ayakkabıcının eşi Matryona davetsiz misafirden hoşlanmıyor. Yokluğun ortasına düşmüş bir boğaz daha. Ne işi var bu evde? Semyon onu sakinleştirmeye çalışıyor: “Kalbini dindir, Matryona, günahtır. Ölüp gideceğiz”.
Bir süre sonra yüreği yumuşuyor Matryona’nın. Yemek veriyor yabancıya, yamaladığı gömleği ve kocasının bir pantolonunu. Mihail ilk kez gülümsüyor.
Mihail adlı bu yabancı Semyon ve ailesiyle birlikte yaşamaya başlıyor. Semyon ona kunduracılığı öğretiyor. Kısa sürede Mihail’in ustalığı dillere destan oluyor. Ailenin geliri artıyor.
Bir gün kürklü bir bey arabasıyla geliveriyor Semyon’un evine. Bir yıl boyunca hiç bozulmayacak, sökülmeyecek, yamulmayacak çizmeler istiyor kibir içinde ve son derece küstah ifadelerle. Aynı akşam kürklü adamın ölüm haberini alıyorlar. Mihail ikinci kez gülümsüyor.
Aradan altı yıl geçiyor. Bu defa bir kadın, tek ayağı topallayan iki kızla birlikte geliyor ayakkabıcının evine. Kızlara baharlık potin dikilmesini istiyor. Mihail üçüncü kez gülümsüyor.
Altı yılda sadece üç kez. Nedenini soruyor Semyon. Öğreniyor ki Mihail bir ölüm meleği. Tanrı’nın verdiği görevi acıma duygusu nedeniyle yerine getirmediği için cezalandırılıp insan suretinde dünyaya gönderilmiş. Affedilmesi de Tanrı’nın ondan cevabını bulmasını istediği üç soruya bağlı.
İlki, ‘İnsanda ne var?’ İkincisi, ‘İnsana ne verilmemiştir?’ Ve üçüncüsü, ‘İnsan neyle yaşar?’
Gülümsediği üç olayın her birinde bu soruların cevaplarının saklı olduğunu söylüyor Mihail. Bu cevapları Semyon ve ailesiyle paylaşıyor. Ardından kanatları beliriyor, onları takıp gökyüzüne doğru uçuyor.
Kitabın temelini oluşturan cevapları, okuma keyfiniz bozulmasın diye yazmıyorum. Okuduğunuzda içinize doğacak huzur duygusundan çalmamak için de.
Dediğim gibi, zor zamanlarda insana iyi gelen, hayatta nelerin önemli olduğunu anlatan, sevgiyi hiç şerbetlendirmeden vurgulayan çok özel bir kitap “İnsan Neyle Yaşar”. Siz de kitaplara sığınanlardansanız ve Tolstoy külliyatının bu ayrıcalıklı kitabını okumadıysanız henüz, hemen alın okuyun derim. Canınız yanarken de yaşayabilmek için.