Reklam filmlerine benzer hayatlar görürüz bazen. Beyaz, bembeyaz bir ev, iç mimarın elinden çıkmış, pırıl pırıl, tertemiz. Güzel mi güzel şefkatli bir kadın. Yakışıklı, çok âşık kocası. Hayat dolu çocuklar. Başarılı iş hayatı. Kapıda iki adet son model araba. Hesapsızca harcanan para.
Ne var ki bu fotoğraf karesinin içine girdiğimizde bambaşka bir gerçeklikle karşılaşırız. Dekorun bir sıkımlık canı vardır esasında. Işıklar söndüğünde ağır bir hüzün kaplar etrafı. Küflü bir mutsuzluk kokusu sarar her yanı. Tıpkı Alexander’ın yaşamında olduğu gibi. Alexander ve karısı Sonja’nın hayatları o fotoğraf karelerine benziyor. Üniversite yıllarında tanışıyorlar. O sırada her ikisinin de sevgilisi var. Derken yakın zamanlarda sevgililerinden ayrılıyorlar. Bir süre daha devam eden arkadaşlık sürecinin ardından evliliğe uzanan ilişkileri başlıyor.
Sonja, anlatılamayacak kadar güzel, Alexander modern bir beyaz atlı prens uyarlaması. Çiftin çok büyük ve başarılı işlere imza atan bir mimarlık ofisi var. 10 yaşında bir kızları. Göl kıyısında şahane bir evleri. Aşk dolu fotoğrafları muazzam. Bir deterjan reklamı çekilse bu mizansende, satış rekorları kırar. Ama sonuç değişmiyor. Onların fotoğraf karelerinin içine girdiğimizde de bir gayya kuyusuna düşüveriyoruz: Ağır bir hüzün, küflü mutsuzluk kokusu.
Edebi buluntular
O kare için yıllar boyu uğraşan çift, dönüp bir kez bile bakmamış kendi içlerine. Aman verdikleri mutluluk pozu bozulmasın! Hayat öyle değil işte. Bir bakmışsınız sizin reklam filmlerine fon oluşturan yaşamınız kâğıttan kuleler gibi yerle yeksan olmuş. Ben nerede hata yaptım sorusuyla yüzleşmek zorunda kalmışsınız. Alexander ve Sonja da bu süreci yaşıyorlar. Kâğıtlar etrafa saçılırken yıllar içinde, el değmemiş, ihmal edilmiş “insan ruhu”nun nasıl büyük yaralar alabileceğine tanık oluyoruz.
Bu tanıklığın içinde anlaşılması zor bir aşk üçgeni de var. Alexander iki kadın arasına sıkışıp kalmış. Büyüleyici fotoğraf karesindeki karısı Sonja ve o kareye hiçbir zaman almadığı sevgilisi (!) Polonyalı göçmen Iwona. İyi eğitimli, bir film yıldızı kadar çekici, köklü ve zengin bir ailenin kızı Sonja’ya karşılık, hayatını ev temizliğiyle kazanan, çirkin bile denilemeyecek kadar silik, bir gölge gibi yaşayan, son derece sıkıcı Iwona! Ama gel gör ki Alexander o muhteşem fotoğraf karesinden her fırsatta firar edip Iwona’ya koşuyor. Peki Iwona’nın Alexander üzerindeki bu güçlü etkisinin sebebi ne? Soruya cevap veremeyen Alexander değerlerini, seçimlerini ve hayatını sorgulamaya başlıyor.
Bu hikâye, Alain de Botton’un deyişiyle “İsviçre’nin yaşayan en büyük yazarı” olan Peter Stamm’ın “Yedi Yıl” isimli romanına ait. Stamm’ı geç keşfedenlerdenim. Kendisinden Deniz Yüce Başarır sayesinde haberdar oldum. Başarır’ın hazırladığı podcast serisi “Ben Okurum”da, kitabın çevirmeni Regaip Minareci ile yaptığı sohbeti dinleyince hiç vakit kaybetmeden Nebula Kitap’tan çıkan “Yedi Yıl”ı aldım. Araya başka kitaplar girdi, bir süre daha bekledi. Sonunda bu hafta, tatil için sakladığım kitaplar arasından seçip okudum. Gerçek bir edebiyat şöleni “Yedi Yıl”. Okuma hazzının hakkını fazlasıyla veriyor. Karakterler, olay örgüsü kusursuz. Stamm, psikoloji ve psikopatoloji alanlarında çeşitli eğitimler aldığından olsa gerek, insan ruhuna yaptığı arkeolojik kazıdan çıkardığı edebi buluntular göz kamaştırıyor. Zadie Smith’in dediği gibi “Yedi Yıl, inançlarımızı sorgulamamıza sebep olan bir roman. Bir roman daha ne yapsın?” Okumanızı çok isterim.
İyi pazarlar.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024