Her ne kadar Selahattin Pınar “Nereden sevdim o zalim kadını” dese de, bütün mezalimi kendineydi Afife Jale’nin. Sahneye çıkan ilk Müslüman kadın sıfatıyla açtığı çığırda ilerlemesine izin verilmediği için uyuşturucu maddelerden medet ummuş, dayanılmaz acılarla dolu hayatına yön verememişti. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde 23 Temmuz 1941’de öldüğünde bir at arabası çağrılmış, tabutu arabaya yüklenip mezarlığa gönderilmiş, cenazesi beş kişilik bir cemaatle kaldırılmıştı. Ölümünün üzerinden 80 yıl geçmesine rağmen mezar yeri hakkında çeşitli varsayımlarda bulunuldu ama hiçbiri üzerinde bir fikir birliğine varılamadı. Türk tiyatrosunun en önemli kadınının bir mezar taşı bile olmadı, birilerinin gelip başında dua okuyacağı, anma etkinliklerinin düzenleneceği… Afife’nin hayattayken nasıl yalnız bırakıldığını gösteren bir sır gibi kaldı mezar yeri. Ta ki 2018 yılında Osmanlı Ermeni Tiyatro Tarihi araştırmacısı Boğos Çalgıcıoğlu, bu konuyu araştırmaya karar verinceye dek.
Bu hafta Aksanat’ta düzenlenen Türkiye resmi tiyatro tarihinde dile getirilen ve/veya getirilmeyen kimi olguları güçlü referanslarla sorgulatan ve yeniden düşündürten bir konuşma dizisi olmayı amaçlayan “Tiyatromuzda Tarih Konuşmaları” kapsamında Çalgıcıoğlu, Afife Jale’nin mezarının peşinde çıktığı dört yıllık zorlu yolculuğu anlattı.
Her şey, Boğos Çalgıcıoğlu’nun, Özdemir Nutku’nun “Dar-ül Bedai’den Şehir Tiyatrosuna” adlı kitabı okumasıyla başlıyor. Kitabın 367. sayfasında bir fotoğraf görüyor Çalgıcıoğlu.
Bir mezar yerinin başında beş kişi. Tabutun kapağı yarım açık. Afife’nin cenaze töreninden elimizde olan tek kare fotoğraf bu. Burası neresi olabilir diye incelemeye başlıyor. Arkada bir bina var. Kitapta Afife Jale’nin Kazlıçeşme’ye gömüldüğü yazıyor. Fatih Mezarlığı, Bakırköy Mezarlığı ve Topkapı Mezarlığı da diğer seçenekleri oluşturuyor. Dikkatlice baktığında binanın önünde bir sundurma olduğunu fark ediyor. Fotoğrafik hafızası devreye giriyor. Yedikule Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi’nde de yine aynı yerde bir sundurma olduğunu hatırlıyor. Pencerelerin birbirine benzediğini görüyor. Mezarın gerisinde dört tane selvi ağacı var. İşte bu fotoğraftan yola çıkarak araştırmaya başlıyor Çalgıcıoğlu.
Dört selvi ağacı
Öncelikle, nerede öldüğünü bulmaya karar veriyor. Bu konuda da çeşitli rivayetler var. Bunlar arasında olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne gidiyor. Derdini anlatıyor. Ama ‘hasta mahremiyeti’ gerekçesiyle kendisine bilgi verilmiyor. Daha sonra Edirnekapı Mezarlıklar Müdürlüğü’ne geçiyor. Afife Jale’nin mezarını aradığını söylüyor. Görevli neyin olur deyince “Anneannem” cevabını veriyor. “1941’de ölen anneanneni şimdi mi arıyorsun?” diye bir güzel de azar işitiyor. Ada ve parsel numarası soruluyor ama bu bilgiler yok. Yardımcı olamıyor görevli. Bir süre mezarlıkta araştırmalarını sürdürdükten sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden Psikiyatrist Doktor Latif Ruşat Alpkan’ın yazdığı bir kitap geçiyor eline. Kitabın içindeki hasta biyografileri arasında Afife Jale’ye rastlıyor. Kitaptan Afife Jale’nin hastanede, 26 Temmuz 1934’ten 17 Kasım 1934’e kadar Afife Selahaddin adıyla yattığını öğreniyor. 1939-1940 arasında Afife Utku adıyla, 1941’de ise Afife Jale olarak… 23 Temmuz 1941’de de ölüyor.
Daha sonra o yıllardaki Kazlıçeşme bölgesinin haritasını buluyor. Bu haritadan mezarın bulunduğu hattı tespit ediyor, eldeki diğer verilerle karşılaştırıp. Söz konusu hattın arkasında fotoğrafta gördüğü dört selvi ağacı yüzlerce olmuş. Hastanenin sundurması ile mezar yeri arasındaki açıyı hesaplamak imkânsız. Bunun ardından izin alıp Zeytinburnu’ndaki 145 metre yüksekliğindeki 16-9 Kuleleri’ne çıkıp panoramik görüntü alıyor. Bu fotoğraflardan sonra hastaneyle mezar yeri arasındaki açı aşağı yukarı belirleniyor. Yeni verilerle yüksek mimar Kevork Özkaragöz’e gidiyor. Özkaragöz’ün yönlendirmeleriyle harita mühendisi Şinasi Tek ve İTÜ’den inşaat, geomatik mühendisi Prof. Dr. Rahmi Nurhan Çelik’e ulaşıyor. Yeni bir hesaplama süreci başlıyor. Araştırmanın sonucunda, daha sonra yaşının 75 olduğunu tespit ettikleri bir ağacın bulunduğu alanı muhtemel mezar yeri olarak saptıyorlar.
Çalgıcıoğlu elindeki tüm araştırma sonuçlarını önce Kültür A.Ş’ye ardından Ekrem İmamoğlu’na ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne sunuyor. Çalışmalar hâlen devam ediyor.
Gönül ister ki İstanbul Belediyesi bir an evvel çalışmalarını bitirsin, bu yıl Cumhuriyet’in 100. Yılı’nda sahneye çıkan ilk Müslüman kadının, Afife Jale’nin bir mezar taşı olsun. Çalgıcıoğlu’nun da dediği gibi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Afife Jale’nin mezarı başında toplanalım. Mezar taşı da hazır. Kevork Özkaragöz’ün kızı iç mimar Naz Özkaragöz tasarımını yapmış. Zıtlıkları vurgulayan tasarımda kadın figürü ve tiyatro maskları yer alıyor. Hatta bu tasarımın da katılacağı bir yarışma açılıp tüm heykel sanatçıları ve mimarlar davet edilebilir. Jürinin seçimiyle Afife’ye en çok yakışan seçilebilir. Hayal değil. Hepsi mümkün. Harcı karmış Boğos Çalgıcıoğlu. Geriye bir taş koymak kalıyor. Afife Jale’nin bir mezar taşı olmasın mı?
İyi pazarlar.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024