Uzun tutukluluk Türk hukuk sisteminin önemli sorunlarından biri. Bu sorundan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Meclis Başkanı Cemil Çiçek de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, Adalet Bakanı Sadullah Ergin de muhalefet partileri gibi rahatsızlıklarını belirtmişlerdi.
Adalet Bakanlığı, tutuklama koşulları konusunda yargıçların tutumunu değiştireceğini umarak bazı düzenlemeler yaptıysa da uygulama değişmedi. Adalet Bakanlığı’nın düzenlediği ve yasalaşan yeni hükümler sonuçta konuyu yargıç takdirine bıraktığı için uzun tutukluluk şikayetlerinde bir azalma olmadı.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nin yeni oluşturduğu bir içtihat bu konuyu yeniden gündeme taşıdı.
Bireysel başvuru
Anayasa Mahkemesi, önceki gün verdiği kararlarla uzun tutukluluk ve uzun yargılama gibi adil yargılanma hakkıyla ilgili konularda bireysel başvuru yolunu açtı. Bu kararına da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kriterlerini gerekçe gösterdi.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı uyarınca uzun tutukluluk ve uzun yargılamadan şikayeti olanlar, davanın kesinleşmesini beklemeden bireysel başvuru yapabilecek. Anayasa Mahkemesi de davaları sürüyor olmasına rağmen, bu kişilerin uzun tutukluluk ve uzun yargılama ile ilgili şikayetlerini karara bağlayabilecek. Anayasa Mahkemesi’nin başvuran lehine karar verdiğinde, yerel mahkemelerin buna uyması gerekecek ve tahliye kararları çıkabilecek. Yargılamanın tutuksuz sürme olanağı yaratılacak.
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu karar tutuksuz yargılamanın esas olması ilkesine uygun.
Ceza Muhakemesi Kanunu da tutuksuz yargılamayı esas, tutuklu yargılamayı istisna gören bir ruha sahip olmasına karşın bugüne kadarki uygulama -özellikle özel yetkili mahkemelerin uygulaması- tersi yönde oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin oluşturduğu bu içtihadın uzun süredir Türkiye’nin gündeminde olan Ergenekon, Balyoz, KCK gibi büyük davaları etkileyip etkilemeyeceği merak ediliyor. Bu davaların bazılarında 5 yıldır, 4 yıldır tutuklu yargılananlar var. Bu yönde yapılan itirazlar bugüne kadar sonuç vermedi. Anayasa Mahkemesi’nin açtığı yol bu davaları etkiler mi?
Kanundan kaynaklanan sorun
Uzun tutukluluğun temel kaynağını Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ile Terörle Mücadele Kanunu’ndaki (TMK) hükümler oluşturuyor.
Değişik vesilelerle bu kanunlardaki hükümler, hukukçular arasında tartışmalara yol açtıysa da, Adalet Bakanlığı tutukluluk sürelerini değiştirmek ve yoruma açık alanları netleştirmek yerine, tutukluluk koşullarını düzenlemeyi yeğlediği için sorun kaynağı ortadan kaldırılmadı.
CMK’nın 102. maddesi ağır ceza mahkemelerinin alanına girmeyen konularda, tutukluluk süresinin en çok 1 yıl olacağı ve zorunlu hallerde bu sürenin 6 ay daha uzatılabileceği hükmünü taşıyor.
Ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren davalarda ise tutukluluk süresinin en çok 2 yıl olacağı, zorunlu hallerde uzatılabileceği ve uzatma süresinin 3 yılı geçemeyeceği hükmü yer alıyor.
TMK’nın 10. maddesi ise burada sayılan terör ve örgütlü suçlar gibi suçlar yönünde, bu sürelerin “2 kat” olarak uygulanacağı hükmüne yer veriyor.
Ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren davalarda tutukluluk süresinin uzatılmasına ilişkin hüküm tartışmalıydı. Bazı hukukçular bu hükümde yer alan uzatma süresi 3 yılı geçemez hükmünü, 2+1 olarak kabul ediyor ve bu hallerde tutukluluk süresinin 3 yılı geçemeyeceğini savunuyorlardı. Bazı hukukçular ise bu hükmü 2+3 olarak yorumluyor ve azami tutukluluk süresini 5 yıl olarak buluyorlardı. Tabii bu sürelere TMK’daki “2 katı” kuralı da uygulanınca azami tutukluluk süresi 10 yıla çıkıyordu. Yargıtay da bu yönde karar verdi ve örgütlü suçlarda tutukluluk süresi 10 yıl olarak hesaplanmaya başlandı. Ergenekon, Balyoz, KCK gibi davalarda tutukluluk süresi bu hesaba göre belirlendiği için 4 ya da 5 yılı aşan tutukluluk halleri de devam ediyor.
Tutuksuz yargılamanın esas alınması ve uzun tutukluluk sorununun çözülmesi isteniyorsa, yapılması gereken bu kanunlardaki hükümleri değiştirmek gibi gözüküyor.
Aksi halde Anayasa Mahkemesi’nin açtığı yol, sorunu çözmeye yetmiyor.