8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, dünyadaki milyonlarca kadın, ezilen, öldürülen, dövülen, yok sayılan hemcinsleri için yeniden sokaklara dökülecek.
Kadınlar, susturulan kadınların sözlerini, yaşadıklarını haykıracak ve eşitsizliklerin olmadığı bir dünya özlemini dillendirecekler yeniden.
Peki o sokağa dökülen, diğer kadınlar için de konuşan kadınlar yaşamıyor mu benzer bir şiddeti, benzer eşitsizlikleri?
Elbette yaşıyor.
Şiddet ve ayrımcılık, dünyanın her köşesinde, her sınıftan ve kültürden kadında farklı bir biçimde de olsa gösteriyor kendisini. Sadece Türkiye’de değil, demokratik standartları en gelişmiş ülkelerde bile sözlü, fiziksel ya da ayrımcılığa dayalı bir şiddet, kadınların kaderi haline geliyor.
Namusun Halleri
Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi, Dr. Ayşe Nevin Yıldız’ın, Postiga Yayınları’ndan geçen yıl çıkan “Namusun Halleri” adlı kitabı, tam da bütün kadınların doğumlarından ölümlerine kadar nasıl bir şiddete maruz kaldıklarını gösteriyor.
Kitapta bir yandan Türkiye’deki töre ve namus cinayetleri, hukuk sisteminin bu cinayetleri farklı yaptırımlarla ele almasından kaynaklı hukuk skandalları ele alınırken, diğer yandan kadına yönelik şiddet, baskı ve denetimin toplumun her kesiminde kendisini nasıl gösterdiği, bizzat görüşülen kadın ve erkeklerin namus algıları ile ilgili sözleri üzerinden analiz ediliyor.
Kitap da farklı etnik kökenlerden gelen, köyde, kent merkezinde yaşayan, okumamış ya da üniversite mezunu insanlara ait. Yani, sanıldığı gibi kadına yönelik baskı, sadece kırsal kesimde, okumamış ya da okutulmamış insanlardan gelmiyor.
Baskı, her şekilde ve biçimde kadın yaşamının bir parçası. Bazen açıkça görülüyor, bazen de görünmeden, gizli bir denetleme aracı olarak hissettiriyor kendisini.
Kitap, namusun, kadınlara yönelik nasıl bir denetleme aracı olduğunu, iş yaşamından evliliğe, eğitim hayatından, sokağa çıkmasına kadar her alanda kadını nasıl sınırlandırdığını bu nedenle, farklı kesimlerden gelen kadın ve erkeklerin ifadeleri üzerinden aktarıyor.
Kadınlar için
Türkiye’de bu denetleme aracının adı namus, dünyanın bir başka köşesinde ise kadınlar başka isimler altındaki gerekçelerle denetleniyor. Bu kadınlardan bazıları öldürülüyor, bazılarının okuması, bazılarının da çalışması engelleniyor. Kimi kadınlar, belki sadece, dışarı çıkmaması konusunda uyarılarak ya da ne giymemesi gerektiği öğütlenerek hissediyor bu baskıyı.
Bu şiddetin en görünür hali, öldürülen kadınlar. Biz de konuyu öldürülen kadınlar üzerinden tartıştığımız için diğerlerine, diğer baskı araçlarına sıra bile gelemiyor.
Bütün bu eşitsizlikler nedeniyle, sadece 8 Mart’ta değil, bütün yaşam boyunca, erkeklerin “adalet” duygusuyla kadınların mücadelesine destek vermesi gerekiyor.