Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere diğer kentlere de yansıyan toplumsal olaylar ve protesto eylemleri dün de sürdü.
Bu süreçte eylemlere katılanlar medyayı da suçladılar. Medya organlarına yönelik protestolarda da bulundular.
Demokrasilerde toplantı, gösteri yürüyüşü ve protestolar, demokratik bir haktır. Elbette medyayı protesto etmek de vatandaşların demokratik hakkıdır. Demokrasilerde en önemli ve etkin denetim araçlarından biri olan medyanın çalışmalarından tatmin olmayan okuyucular ve izleyiciler, bunu protesto edebilirler. Nitekim ettiler.
Ancak medyanın tutumunu protesto etmek başka, olayları kamuoyuna aktarmaya çalışan en az göstericiler kadar zor koşullarda görevini yapmaya çalışan meslektaşlarımıza şiddet uygulamak başka bir davranış biçimidir. Sahada, olayların içinde gazetecilik görevini yerine getirmeye çalışan meslektaşlarımız, hem güvenlik güçlerinin hem de göstericilerin şiddetine maruz kaldılar.
Kızılay’daki olayları izlemeye çalışan Milliyet muhabirlerinden ikisi, güvenlik güçlerinin biber gazından ve tazyikli suyundan, göstericilerin attığı taşlardan yaralandılar. Birinin vücudu yanıklar içinde kaldı, diğerinin morluklar içinde. Ama görev aşkıyla çalışmalarına devam ettiler. Bazı meslektaşlarımız, hedef seçilerek şiddete maruz kaldı.
Şunu söylemek gerekiyor ki, güvenlik güçlerinin de göstericilerin de sahada görev yapmaya çalışan muhabir arkadaşlarımıza karşı saldırgan bir tutum içine girmeleri çok yanlış bir davranıştır. Sahada görev yapmaya çalışan meslektaşlarımız, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmalarını da göstericilerin tepkisine hedef olmayı da hak etmiş değiller.
“Medyaya tepki gösteriyoruz” diyerek, yazılı ve görsel medyanın muhabirlerine ve kameramanlarına saldırıda bulunmak, demokratik hak kavramı içinde izah edilebilecek bir durum değildir.
Milliyet’in görev anlayışı
İki arkadaşımız, güvenlik güçlerinin şiddetinden yaralandığı gibi göstericiler de toptancı bir anlayışla Milliyet Ankara bürosunun camlarını taşladılar. Yanlış davranışlarını sürdürdüler.
Milliyet, Taksim Gezi Parkı’nda ağaçları korumaya yönelik eylemlere polisin sert müdahalesiyle birlikte başlayan olayları birinci gününden itibaren manşetten duyurdu. Duyurmaya devam ediyor.
Olaylar, Ankara’ya yansıdığından bu yana da muhabir ve foto muhabiri arkadaşlarımız olayları 24 saat izlemeyi sürdürüyorlar. Can güvenliklerini bile hiçe sayarak, yemeden, içmeden saatlerce Kızılay’da, Yüksel caddesinde, Meşrutiyet’te, Sıhhıye’de, olayların içinde görev yapıyorlar. Ne olup ne bittiğini bütün detaylarıyla haberleştiriyorlar.
Muhabir ve foto muhabiri meslektaşlarımız gibi tüm yönetici ve yazarlarımız da yine olayların içinde olan biteni izliyor ve yorumlarını aktarıyorlar.
Genel Yayın Yönetmeni’nden gece muhabiri arkadaşlarımıza, yazarlarımıza kadar tüm Milliyet mensupları, biber gazı ve tazyikli su altında çalıştılar. Çalışmayı sürdürüyorlar.
Milliyet, ana akım olarak tanımlanan gazeteler içinde ilk günden bugüne kadar manşetini ve tüm birinci sayfasını bu olaylara ayırdığı gibi en fazla habere ve yoruma yer veren gazete de oldu. Güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmalarına, aralıksız saatlerce biber gazı sıkılmasına, çocuk yaştaki liselilere aynı yöntemlerle müdahale edilmesine tepki veren gazetelerin başında yer aldı. Sağduyu ve aklıselim çağrılarını sık sık yineleyerek sorumlu gazetecilik örneği verdi.
Milliyet’in olaylarla ilgili haberlere en fazla yer veren ana akım gazete olduğu sadece bizler tarafından değil medya takip kuruluşları tarafından da saptandı ve ilân edildi. Milliyet’in gazetecilik ilkelerini ve haberi önceleyen tutumu ve bu olaylarla ilgili arşivi bir tıkla ulaşılacak kadar yakınken, basın özgürlüğünü hiçe sayan bir tavırla hem güvenlik güçleri hem göstericiler tarafından hedef haline getirilmesi, demokrasi içinde ve vicdanlarda yer bulacak bir davranış biçimi değildir.