CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun talebi üzerine Gülseren Onanç genel başkan yardımcılığı görevinden istifa etti. Aynı gün, Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’na “CIA ajanısın” diyen Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz da Grup Disiplin Kurulu’na sevk edildi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’yla dün konuştum. Her iki olayla ilgili sorular yönelttim. Aldığı kararların gerekçelerini sordum.
Ancak Kılıçdaroğlu ısrarıma rağmen bu yöndeki sorularımı yanıtlamadı.
Kılıçdaroğlu’nun yakın çalışma arkadaşları Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, Genel Başkan yardımcıları Erdoğan Toprak ve Gürsel Tekin’le ve bazı Parti Meclisi üyeleriyle de konuştum.
“Kural ihlali”
Aldığım izlenim, Kılıçdaroğlu’nun, Gülseren Onanç’ın istifasını “kural ihlali yaptığı” gerekçesiyle istediği yönünde. Kılıçdaroğlu’nun bir süre önce televizyonlarda konuşulmaması yönünde bir kural koyduğu ve MYK üyelerinden bu kurala uymalarını istediği bilgisine ulaştım. Buna karşın Gülseren Onanç’ın televizyon programlarına katılmasını kural ihlali olarak değerlendirdiği ve bu gerekçeyle istifasını istediğini öğrendim.
Kılıçdaroğlu’nun Onanç’ın istifasını istemesinde Kayseri’de yaptığı konuşmanın bir faktör olmadığı izlenimini aldığımı da söyleyebilirim.
“Ahlaki değil”
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın disiplin kuruluna sevk edilmesi olayına gelince...
Yaptığım konuşmalardan çıkardığım sonuç, Kılıçdaroğlu’nun, Yılmaz’ın, Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nu “CIA ajanı” olmakla suçlamasını “ahlaki bulmadığı” şeklinde...
CHP liderinin, çevresine, “Partide kim kime bu şekilde bir ağır suçlama yöneltse disiplin mekanizmasını çalıştırırdım, birisi Dilek Hanım için aynı suçlamayı yapsa onun da disiplin kuruluna sevkini isterdim” dediği yönünde bilgiler de geldi.
Öcalan’a yanıt
Dünkü görüşmemizde Kılıçdaroğlu’na, iktidar partisinin CHP’yi araştırma komisyonuna katma girişimi ile Abdullah Öcalan’ın, “CHP komisyona üye vermeli, sürece katılmalı yoksa kendini bitirir” şeklindeki sözlerini anımsatarak görüşünü sordum.
Şu değerlendirmeyi yaptı:
“Onu Başbakan Tayyip Erdoğan’a sormak lazım. Öcalan’ın muhatabı o, ben değilim. Görüşen taraflar onlar. Niye böyle konuştuğunu Başbakan biliyordur. Bu sorunun muhatabı ben değilim.”
“CHP önerisi sorunu çözer”
Kılıçdaroğlu, CHP’nin bu sürecin dışında kalması halinde zayıflayacağı yorumlarını sorduğumda da şu yanıtı verdi:
“CHP sadece Türkiye’nin değil dünyanın sayılı partilerindendir. Her zaman demokrasiden, özgürlükten, hukuktan yana olmuştur. Bugün de öyledir. Ben Meclis’te 16 maddelik bir demokrasi manifestosu okudum. Eğer madde madde açıkladığım öneriler yerine getirilirse Öcalan’la, PKK’yla muhatap olmaya gerek olmadan sorun çözülür. Ben seçim barajının düşürülmesini, özel mahkemelerin kaldırılmasını, ifade özgürlüğünün sağlanmasını, medyanın özgürleştirilmesini, üniversite öğrencilerinin, gazetecilerin, milletvekillerinin cezaevinden çıkmalarını sağlayacak reformların yapılmasını darbe yasalarının kaldırılması önerilerimi gündeme getirdim.
Hükümet darbe yasalarının arkasına sığınıyor. Böyle yapacağına bu önerilerimizi hayata geçirse İmralı ile Kandil arasında mekik dokumaya, muhatap olmaya gerek olmadan hukuk içinde kalınarak o sorun da çözülür. Bizim başından beri hukuk içinde kalınması gerekir dememizin nedeni de budur.”
“Erdoğan geç kaldı”
CHP liderine, öne sürdükleri koşulların kabul edilmesi halinde CHP’nin sürece katılması ve destek vermesinin bundan sonra mümkün olup olmayacağı sorusunu da yönelttim. Yanıtı şu oldu:
“Geçti artık. Başbakan Erdoğan zamanı geçirdi. CHP’nin kredisini, önerilerini reddetti. Bu aşama artık geride kaldı. CHP’nin tutumu, çizgisi bellidir. Biz aynı çizgide duruyoruz.”