Mezhepsel ve etnik aidiyet siyaseti komşularımızı iç savaşın ve bölünmenin eşiğine getirdi.
Türkiye, bu sorunları komşularına göre çok daha hafif ve geriden hisseden bir ülke. Bunun en önemli nedeni, kuruluşunu laik, demokratik ve üniter bir yapıya dayandırmış olmasıdır.
Son yıllarda bu yapının ciddi biçimde yıpratıldığı ve zorlandığına tanık oluyoruz.
Dini, mezhepsel ve etnik aidiyete dayalı siyaset, Türkiye’de de giderek yaygınlaşıyor ve günlük yaşamda kendini hissettiriyor.
Kolay taraftar bulan bu tarz siyasetin yarattığı sorunların çözümü ise hiç kolay olmuyor.
Dine ve etnik kimliğe dayalı olarak yapılan siyasetin toplumu nasıl kutuplaştırdığı, nasıl böldüğü ve giderek nasıl çatışmaya sürüklediği Ortadoğu’da ve Balkanlar’da görüldü.
Türkiye bu taze örneklerden mutlaka ders almalı.
Irak’ta durum
Irak’daki durum ortada. Başbakan Maliki, Şii çoğunluğa dayalı bir yönetim yapılandırması içinde. Sünni Araplara ve Kürtlere karşı sert bir politika izliyor, Şii bir ordu oluşturmaya ve silahlandırmaya çalışıyor.
Maliki, Türkiye’yi Sünni Arapları ve Kürtleri, kendine karşı kışkırtmakla suçluyor. Sünni Arap ve Kürt cephesi oluşturarak, Bağdat yönetimine karşı durmakla eleştiriyor.
ABD, İran ve Türkiye, “Irak’ın toprak bütünlüğü esastır” mesajları verse de Irak, fiilen üçe bölünme yolunda hızla ilerliyor.
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Barzani, bu kaostan bağımsız bir Kürt devleti çıkarmaya çabalıyor. Eylül’e kadar bekledikten sonra “çözüm” olmazsa, halkoyuna başvuracağını ve çıkacak kararı uygulayacağını ilân etti.
Barzani’nin kaygısı, böyle bir adım atması halinde Bağdat yönetiminin silahlı müdahalesiyle karşılaşması. Buna karşı da ABD ve Türkiye’den “koruma” bekliyor.
Mezhepsel ve etnik aidiyet, bugün Irak’ta günlük yaşamın merkezine oturmuş durumda. Artık dükkan, büro tabelaları mezhepsel ve etnik kimlik belirtilerek yazılıyor.
Suriye de aynı
Suriye’de aynı sorun giderek derinleşiyor. Suriye de iç savaşın eşiğinde. Şam yönetimi de mezhepsel ve etnik aidiyet ayrımıyla kuşatıyor, bombalıyor kendi kentlerini.
Muhalifler de kendilerini yine mezhep ve etnik aidiyet üzerinden tarif ediyorlar.
İç çatışma, bu kimlikler üzerinden yürüyor.
Balkanlar’da durum
Dini ve etnik farklılıklar nedeniyle her an patlamaya hazır bir şekilde yaşayan sadece Ortadoğu ülkeleri değil. Balkanlar’da da barış bıçak sırtında duruyor.
Bosna-Hersek, küçük Yugoslavya modeliyle yönetiliyor. Boşnak, Hırvat, Boşnak liderlerin üçlü konseyi yönetimde. Cumhurbaşkanlığı aynı yıl içinde dönüşümlü yürütülüyor. Güvene değil güvensizliğe dayalı diken üstünde bir yönetim.
Mostar’ın Boşnak kesimine bakan tepede dünyanın en büyük haçı dikilmiş durumda. Mostar Lisesi’nde Boşnak çocuklar sabah, Hırvat çocuklar öğleden sonra öğrenim görüyorlar. Lise, kenti bölen sınırın ortasına inşa edilmiş durumda. Mahalleler zaten ayrı.
Ortadoğu’da ve Balkanlar’da örnekler çoğaltılabilir.
Demokratik-laik sistem
Türkiye’nin en büyük avantajı bugüne kadar böyle bir iç savaş yaşamamış; halkın farklılıkların günlük yaşamı yönetmesine izin vermemiş olmasıdır. Türkiye, toplumsal erdemin hakkını vermeli, yitirilmesine yol açacak süreçlerden uzak durmalıdır.
Toplumun bu erdemini besleyen Türkiye’nin demokratik, laik, üniter yapısıdır. Çok ciddi bir terör ve yarattığı ayrılıkçı hareketle karşı karşıya olan Türkiye’nin bu yapısını koruması, siyasal ve toplumsal birliğini de koruması açısından çok önemlidir.