İnsanlığın en eski inançlarından biri olan su kültü, özellikle Türk halkları arasında yüzyıllardır süregelen bir gelenek. Kötü bir rüya görünce akan suya anlatmak, şifa için okunmuş su içmek, dilekleri kağıda yazıp suya bırakmak, hatta suya kurban kesmek... Tüm bunlar, suya atfedilen kutsiyetin ve ona duyulan saygının birer göstergesi. Su, sadece fiziksel bir gereksinim değil, aynı zamanda ruhsal bir bağ, mitolojide doğumu ve yaratılışı simgeleyen güçlü bir öğe.
MSGSÜ Sanat Tarihi Bölümü Emekli Öğretim Üyesi, Erken Devir Türk Sanatı ve Mitolojisi uzmanı Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu, özellikle Tuva ve Hakasya gibi bölgelerde yaşayan Türk topluluklarının bu inançları halen koruduğunu belirtti. Türk mitolojisinde suyun yaratıcı bir unsur olarak görülmesi, suya ruh atfedilmesi ve bazı suların canlılık ya da ölümsüzlük verdiği inancı, nesilden nesile aktarılmış bir kültürel miras.
Suyla ilgili koruyucu inançlar
Türk kültüründe su, kutsal bir varlık olarak görülmüş ve kirletilmemesi için pek çok gelenek oluşturulmuş. Prof. Dr. Çoruhlu'ya göre, geçmişte bazı Türk toplulukları akarsularda yıkanmaktan kaçınırdı, çünkü suyun bir iyesi (koruyucu ruhu) olduğu düşünülürdü. Prof. Dr. Çoruhlu, aynı inanışın izlerine günümüzde Altay Türklerinde rastlandığını ifade etti. Öyle ki, gece su ruhlarını rahatsız etmemek adına nehre girmek hoş karşılanmıyordu.
Suya kurban kesme geleneği de Türkler arasında yaygın bir ritüeldi. Yakutlar, su ruhlarını memnun etmek için içki saçısı yapar, hatta yavrulamış inek kurban ederdi. Türkiye’de de benzer uygulamalara rastlanıyor. Harput civarındaki yedi kaynak suyunun bereketli olması için beş yılda bir kurban kesildiği biliniyor.
Kadın ve su: Yaşamı besleyen iki güç
Türk mitolojisinde su iyelerinin (su ruhlarının) çoğunlukla kadın olarak tasvir edilmesi, suyun doğurganlık ve bereketle ilişkilendirilmesinden kaynaklanıyor. Göğe ait unsurlar erkek, yere ve suya ait unsurlar ise kadın olarak görülüyordu. Su, hayatı başlatan ve besleyen bir güç olarak kadına benzetilmiş, hatta Altay yaratılış efsanesinde Tanrı Ülgen’in yaratma ilhamını sulardan çıkan bir Ak Ana’dan aldığı anlatılır.
Doğumla bağlantılı bir başka figür olan Tanrıça Umay da suyun dişil yönüyle ilişkilendiriliyordu. Kaşgarlı Mahmut’un Dîvânu Lugâti't-Türk’te bahsettiği Umay, doğurganlığın ve yeni yaşamın sembolü olarak görülmüş, hatta ona tapınıldığında erkek çocuk doğurulacağına inanılırdı.
Suların tehdidi ve ölüler diyarı
Tarih boyunca su, yaratıcı olduğu kadar yok edici bir unsur olarak da görüldü. Fırtınalar, tufanlar ve taşkınlar, suyun tehdit edici yönünü ortaya koyar. Türk mitolojisinde derin sular, yeraltı dünyasıyla bağdaştırılmış, hatta Erlik Han’ın hükmettiği karanlık su dünyasının kıyamet alametlerinden biri olduğu düşünülürdü.
Suya duyulan saygı, yalnızca onu kutsal görme anlayışından değil, aynı zamanda korkudan da beslendi. Bu yüzden birçok Türk topluluğu, su kaynaklarını temiz tutmayı bir zorunluluk olarak görülmesini sağlamış. Günümüzde dahi Altay Türkleri, suyun iyesini kızdırmamak için belirli kurallara uyuyor.
Geçmişten günümüze suyla ilgili yaşayan inançlar
Suyun insan hayatındaki vazgeçilmez rolü, onun kültürel olarak da güçlü bir sembol olmasını sağlamış. Oturarak su içmek, suya sesli şekilde dilek dilemek ya da suyun başında dualar etmek gibi alışkanlıklar, eski inançların bilinçli ya da bilinçsiz şekilde devam ettiğini gösteriyor. Su, sadece bir içecek değil; geçmişten günümüze uzanan bir miras, saygıyla korunması gereken bir hayat kaynağı.
'Kürt Süleyman'ın başı neden Paris İnsan Müzesi'nde sergileniyor?
1 Şubat 2025
Mısır Piramitleri ile ilgili bildiklerimiz ne kadar doğru?
25 Ocak 2025
Kalp nakli sonrası yaşanan karakter değişimi gerçek mi yoksa algı mı?
18 Ocak 2025
Giresun'da yaşatılan Amazon efsanesi gerçek mi? Denize atılan taşın sebebi olabilir
11 Ocak 2025