“Düşmanınıza geri çekilebilmesi için altın bir köprü inşa edin”
-Sun Tzu
“Risk” 1957’de Fransız bir film yapımcısı Albert Lamorisse tarafından icat edilen bir strateji kutu oyunudur. Amaç, bölgelere ayrılmış dünya haritası üzerinde askerlerinizi konuşlandırıp, topraklarınızı genişletmek ve rakiplerinizi mağlup ederek dünyaya hâkim olmaktır. Oyunun temel stratejisi diğer oyuncularla ittifaklar kurmaya dayanır. Saatler hatta günler sürebilir. Diğer bir önemli nokta ise tehdit olarak gördüğünüz oyuncuları fazla sinirlendirmemektir zira oyun çoğu zaman oyuncuların birbirlerine gıcık olması sonucu “intihar” saldırıları yapmalarıyla sonuçlanır. Büyük güçler kendilerini karşılıklı yok ederken, sabırla Avustralya’da pusuya yatan oyuncu genellikle sonunda kazanan olur. Risk oynamış olanlar neden bahsettiğimi gayet iyi anlayacaklardır.
Geçtiğimiz hafta neler oldu?
Dünya her geçen gün giderek sonuna yaklaşılmış bir risk seansını andırmaya başladı. Son günlerde yaşanan gelişmelerden birkaçı şunlardır:
ABD Ukrayna’ya 275 milyon dolarlık silah yardımı yapacağını açıkladı. Biden hükümeti, Ukrayna’nın Amerikan füzeleriyle Rusya’yı vurmasına yeşil ışık yaktı.
Rusya sert bir şekilde bu kararı eleştirdi; Ukrayna’nın Dinyeper şehrini orta-menzilli balistik füze ile vurdu. Nükleer başlık taşıması için dizayn edilen bu deneysel füzenin kullanılması akıllara ‘düşünülemez’ opsiyonu, nükleer savaşı getirdi.
Güney Kore yetkilileri Rusya’nın asker karşılığında Kuzey Kore’ye hava savunma sistemi gönderdiğini iddia ettiler.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) İran’ın nükleer programını kınadı. İran cevap olarak uranyum zenginleştirmeyi hızlandıracağını açıkladı (!).
İsrail, Gazze ve Lübnan’a saldırmaya devam etti. Ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başbakan Netanyahu, eski savunma bakanı Yoav Gallant ve Hamas liderlerinden Muhammed Deyf hakkında tutuklama emri çıkardı.
Bu son madde önemli. Bir önceki yazımı “uluslararası hukuk her devlete lazım” cümlesiyle sonlandırmıştım. Nihayet, sembolik de olsa, elle tutulur bir hukuksal karar çıktı. Rusya tamamen dünya kamuoyundan aforoz edilip, Putin’e tutuklama emri çıkarılırken İsrail’e vicdanları sızlatacak bir çifte standard uygulanmasının ne kadar yanlış olduğu ortadadır.
UCM kararı gerginliği azaltabilecek mi? Geçmişten örnekler:
UCM geçmişte Uganda, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kenya, Libya, Fildişi Sahilleri ve Mali’deki siyasilere ve askeri liderlere karşı tutuklama emirleri çıkarmıştı. UCM’nin kuruluş metni olan Roma Anlaşması’nı imzalayan tüm ülkeler, hakkında tutuklama kararı çıkan kişilere karşı yasal olarak bu emri yerine getirmekle yükümlüler. Örneğin Kongo Demokratik Cumhuriyeti eski başkan yardımcısı Jean-Pierre Bemba Gombo, 2008’de Belçika tarafından yakalanıp mahkemeye teslim edilmişti. Benzer şekilde Fildişi Sahilli silahlı örgüt lideri Charles Ble Goude, Gana’da yakalanıp önce Fildişi Sahilleri ’ne sonra da UCM’ye gönderilmişti.
İsrail Silahlı Kuvvetleri meşru bir askeri güç değildir
Tüm bu gelişmelerin ışığında dünyanın sinir uçlarının giderek hassaslaştığını görüyoruz. Çinli komutan ve filozof Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı” tarihin ilk askeri strateji kuramı olarak görülür. Kin duygusuyla gaddarca karşı tarafı tamamen elimine etmek savaş değil, katliamdır, soykırımdır. Savaş, düşmanı geri çekilmeye zorlamaktır. Dünya kamuoyu artık İsrail ordusunu meşru bir askeri güç olarak görmekten vazgeçmelidir. Ortak akıl tekrardan hakim kılınarak insanlık toplu bir intihardan kurtarılmalıdır.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024