Dünya nüfusundaki artış, yanlış ve özensiz kullanım ile giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılmasının sağlanmasında teşvik olması amacıyla 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 22 Mart tarihini ‘Dünya Su Günü’ olarak ilan edildi.
Su yaşam için son derece önemli ve gereklidir. Hem içebilmek için hem de tarımda, temizlikte kullanım için suya ihtiyacımız var. Bu nedenle haberlerde meteorolojide yağışlardan bahsederken bir yandan da barajlardaki doluluk oranı konuşulur. Yani bir yandan su birikimimiz yeterli mi acaba diye endişeleniriz. Eyvah bu sene yeterli yağmur yağmadı. Barajlardaki doluluk oranı da şu kadar düştü. Aman kuraklık mı geliyor diye korkarız. Korkarız ama bunu önlemek için acaba kaçımız ne kadar dikkat ediyor? Bugün daha çok bu konuya dikkat çekmek için belirlenmiş bir gün. Bu nedenle yazılı ve görsel basında sık sık bununla ilgili konuları duyacaksınız zaten. Ben bu yazımda daha çok suyun sağlıkla ilgili önemine değineceğim.
Susuzluk belirtileri
İnsan vücudundaki su oranı cinsiyet, yaş, fiziksel özellikler ve günlük fiziksel aktivitelerine göre değişim gösterir. Çocukların vücutlarındaki su oranı %70 civarlarında iken, yetişkin bireylerde bu oran %50-%60 aralığında değişir. İnsan gıda almadan yalnız su içerek yaklaşık 5 hafta hayatını sürdürebildiği, halde susuzluğa ancak 7-12 gün dayanabilir.
Su fizyolojik bir ihtiyaçtır. Suya ihtiyacımız olduğu zaman vücut bize bunu susama refleksi ile bildirir. Susadığımız halde eğer su içmezsek ilk önce beynimizde tepki oluşur. Çünkü vücut su dengesini düzenleyen merkez beyindeki hipotalamus bölgesidir. Bu düzenlemeyi susama duyusunu yaratarak ve idrar miktarını değiştirerek yapar. Susadığımızda önce ağzımız dilimiz kurur bu ihtiyacı gidermezsek halsizlik, yorgunluk hissi, stres, unutkanlık, sersemlik hali, panik, gerginlik oluşabilir. Hatta Algılama yeteneğimiz bozulabilir. Daha ileri seviyelerde bilinç bulanıklığı da ortaya çıkabilir. Nefes darlığı ile beraber dolaşım bozukluğu da ortaya çıkabilir. Kan dolaşımı yavaşlar pıhtılaşmaya meyil artar. Bu da pıhtıyla olan damar tıkanıklıklarının oluşmasına sebep olur.
Özellikle çocuklarda ve ileri yaştaki kimselerde susuzluk belirtileri yakından takip edilmelidir. İshal, kusma ya da terleme ile kaybedilen su, yeterli miktarda su içilerek yerine konulmazsa bilinç bulanıklığına varan susuzluk belirtilerinin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Yüksek ateşle seyreden infeksiyonlarda da aynı sebeple dikkatli takip yapılmalıdır.
Vücut susuz kaldığında ciltte de kuruma ortaya çıkar. Muayenede turgor azlığı dediğimiz bulgu ortaya çıkar. Bunu anlamak çok basittir. Hastanın cildini çimdikliyormuş gibi baş ve işaret parmağımızın arasına alıp bıraktığımızda derinin elastikiyetinin azaldığını görürüz. Sağlıklı bireylerdehemen eski halini alır. Buna karşılık,sıvı kaybı olan kişilerde deri eski haline hemen dönemez,yavaş yavaş düzelir. Hatta su kaybı derecesine göre de uzun zaman öylece kalabilir. Bunun yanı sıra dilde kuruluk, koyu renkli idrar ve idrar miktarında azalma da görülür.
Vücutta %1’lik su kaybı ile susama hissi uyarılır. %10’luk kayıp yerine konmazsa hayat tehlike %20’lik kayıpta da ölüm ortaya çıkabilir.
Metabolizmayı hızlandırır
Vücudumuzdaki tüm organların çalışması için, dolaşım için, kan hacminin dengesi için suya ihtiyaç vardır. Sindirimi kolaylaştırır. Kabızlığı önlemede yardımcıdır. Cildin nemlenmesini sağlar. Metabolizmayı hızlandırır, kilo vermeye yardımcı olur. Vücudumuz kendi detoksunu kendi yapmak üzere programlanmıştır. Su da bu detoks sürecinde çok önemli bir rol oynar. Böbrek, barsak ve ter yolu ile vücuttan toksinler atılır. Su bu atılımı kolaylaştırır. Özellikle böbreklerin çalışması için suya ihtiyaç vardır. Özellikle taş oluşumunu engellemede hastalara bol su içmelerini öneririz.
Günlük ne kadar içmeli
Günlük içilmesi önerilen su miktarı yaşa, cinsiyete, kiloya, mevsime, fiziksel aktiviteye, su kaybı olup olmadığına yani kişiye hatta kişinin içinde bulunduğu duruma göre değişebilir. İdeal miktar idrarın su gibi berrak olmasını sağlayacak miktardır. Bu da genelde 1,5-2,5 litreye denk gelir.
Su zehirlenmesi
Su yaşam için son derece gerekli olmasına karşılık azı karar çoğu zarar misali belirli bir miktarın üzerinde alındığında vücuda zehir etkisi de gösterebilir. İhtiyaçtan fazlası kadar su içmek doğru değildir. Suyun çok fazla alınmasında ilk tepki veren organ yine beyindir. Önce bulantı kusma daha ileri evrelerde bilinç bulanıklığı ile seyreden beyin ödemi ortaya çıkabilir. Hastanın genel durumu bozulur. Böyle bir durumda mümkünse hemen tuzlu bir yiyecek verilir. Eğer bilinç bulanmışsa damardan sodyum içeren serum verilir.
Su ihtiyacının arttığı durumlar
Su kaybının çok olduğu sıcak havalar, güneş altında bulunmak, efor sarf etmek, terlemek su ihtiyacının da artmasına neden olur. Kusma ve ishal ile beraber vücuttan su kaybı da olur. Bazı tansiyon ilaçları, idrar söktürücü ilaçlar, ödem atmak için kullanılan ilaçlar idrarla beraber vücuttan su kaybına da neden olur. Tüm bu kayıplarda sadece su değil bir takım minerallerin de kaybedildiği unutulmamalıdır.