Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) faizleri bir türlü artıramamasını şaşkınlıkla karşılayanların şaşkınlığının arkasında ekonomi ve politika arasındaki şaşmaz hassasiyetle işleyen mekanizmayı görmemek olduğunu sanıyorum. Özellikle kriz dönemlerinde ekonominin yoğunlaşmış hali olan siyaset öne çıkar ve ekonomiyi de belirler. Bu, yeni bir denge haline kadar devam eder ve tabii sonra yeniden ekonominin öncü olduğu zaman dilimine geçeriz.
ABD siyaseti, 2008 krizinin başlangıcından itibaren -Obama ile birlikte- Pasifik’i kontrol altına alarak, oyunu yeniden oluşturuyor. Bunu, Bush dönemine göre bir geri çekilme olarak anlatabiliriz; ama çok doğru olmaz. Ancak şunu söyleyebiliriz; sistemin en tepesindeki hakim güç, sistemin devamının var olan hiyerarşiyle sürdürülemeyeceğini herkesten önce gördü.
Gücün doruğundayken zayıflayacağını öngörmek hatta bunun sistemik bir sorun olacağı tespitini yapıp geri çekilmeye başlamak -belki de- ancak ABD’nin yapabileceği ayrı bir güç gösterisidir. ABD, 1995 yılında -Ters Plaza Anlaşması- Clinton ve Fed Başkanı Greenspan’ın yaptığı hatayı hem kendisi pahalı ödedi hem de sisteme pahalıya ödetti.
Hiç şüphesiz, doların değerini hızla yukarı çekerek, değerli dolar ve yüksek faizle yola devam etme tercihi, 2001 Eylül saldırısını, Irak savaşını ve Ortadoğu parçalanmasını şimdiki gündemimize taşıdı. Çok ilginçtir ki bugün bu Ortadoğu’yu ve Putin gerçeğini ortaya çıkartan Bush iktidarları değildir; esasında gereksiz faiz artırarak değerli dolarla sistemi ve ABD ekonomisini yaşatmaya çalışan Demokrat Clinton’dur. Şimdi 2008’den beri bir başka Demokrat Obama, Clinton’un 1995’te yaptığını tekrar etmemeye çalışıyor ve onun yaptığı hatanın cezasını Putin karşısında bir şey yapamayarak ödüyor.
Esed ve Netanyahu...
Geçen gün Esed’in Kremlin’de Putin’le görüşmesi, bu anlamda, Rusya’nın olduğu kadar ABD’nin de tercihidir. Tabii bütün bu denklemde şöyle durumda var; tam şimdi Ortadoğu denkleminde İsrail tabii özellikle Netanyahu Esed’den daha zor durumdadır. Bundan dolayıdır ki “Aslında Hitler Yahudileri yok etmek istemedi, onu zamanın Filistin Müftüsü Hacı Emin Hüseyni kandırdı” diye saçmalayan bir adam durumuna düştü İsrail Başbakanı... Netanyahu, 2016’da Obama gidip yine Bush gelirse -ki Jep Bush, Bush ailesi içindeki, dede, oğul vs, en donanımlı üye- işleri yoluna koyarız diye düşünerek yeni bir intifadaya yol açacak sertliğe yönelirse çok daha fazla batağa batar.
ABD başkanları...
Çünkü ABD’de Hillary Clinton, Demokrat aday olarak başkan olursa, eşi Bill Clinton’un 1995’te, Ters Plaza Anlaşması’yla, yaptığı hatayı yapmayacak ve Obama’nın bıraktığı yerden devam edecek; eşinin bıraktığı yerden değil.
Aynı şekilde Jep Bush, Cumhuriyetçi aday olarak, başkan olursa babasının ve kardeşinin bıraktığı yerden değil, Obama’nın bıraktığı yerden devam edecektir.
Şu gerçeği herkesin görmesi gerekir; ABD önderliğinde 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan Bretton-Woods sistemi fiili olarak bitti. Dolayısıyla, ABD, doları yüksek faiz politikasıyla yukarıda tutarak kendisini dünyaya finanse ettiremez. ABD’nin dış ticaret, bütçe ve yatırım açıklarının Çin ve Asya’nın da politik olarak bağımsız karar verme durumuna geçtikleri bir süreçte kapanması ve bu dengesizliğin siyasi bir ABD hegemonyası dengesiyle devam etme durumu -artık- yoktur.
Çin, elindeki fazlalarla, ABD kâğıdı ve dolar almak yerine sermaye ihraç ediyor ve hiyerarşiyi değiştiriyor, Japonya da 2. Dünya Savaşı’ndan kalma anayasasını değiştiriyor.
Yeni denklem...
Bu yeni bir denklemdir ve bu yeni denklemde herkesin hızla eşitlendiği bir dünyaya gidiyoruz. Bir yerde bu yeni bir paylaşım savaşıdır ve bizim sınırlarımızı tehdit eden, içeri girip katliam yapan hiçbir terör örgütü bölgesel ya da yerel değildir; küreseldir, DEAŞ ya da PKK, FETÖ böyledir ve yönetildikleri yer bu anlamda aynıdır. Bu yapılar ve onların arasındaki devletler, çok açık olarak, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin değişmesine karşı çıkmaktadırlar. Bunlar, eski sistemin sağı ve soludur.
Yine bu çerçevede, İsrail’in şu an tek çıkışı, Türkiye’nin bütün önerilerini ve şartlarını hiç ikilemeden yerine getirmesidir. Bunları acilen yapmazsa, ne Akdeniz çıkışlarına ne de enerji kaynaklarına ulaşabilir. Orta vadede de zaten ticari çıkışlarda da sorun yaşar.
Sonuçta “Hitler aslında iyi adamdı” deme durumuna düşmeden Netanyahu’nun aklı başına toplamasını ummak iyimserlik mi; işte bunu bilmiyorum. “Hitler aslında iyi adamdı” deme aymazlığı tabii ki Almanya’ya göz kırpma ama Merkel’in -özellikle mülteci sorunundan sonra- eskisi gibi devam edeceğini ve Türkiye ile ilgili katı tutumunu sürdüreceğini beklemek de tabii “Hitler aslında iyi adamdı” diyen “politik aklın” sonucu...