Yalnız Türkiye için değil, içinde bulunduğumuz 2017 yılını tüm dünya için bir dönüşüm ve bu dönüşüme bağlı bir başlangıç yılı kabul edebiliriz.
Avrupa Birliği, İngiltere’nin çıkışıyla birlikte yeni bir döneme hazırlanıyor; artık bu çok açık. ABD ise Trump’la birlikte yeni bir yol arıyor. Trump ve Xi Jinping görüşmesinin beklenenin aksine gergin geçeceğini sanmıyorum. Trump, ABD’de ki Cumhuriyetçi geleneğin sıradan bir devamcısı değil. Trump’ın Bush’un bıraktığı yerden devam etmeyeceğini söyleyebiliriz. Yani Pasifik ve Ortadoğu gibi sıcak bölgelerde doğrudan müdahale üzerine kurulu, saldırgan bir ABD politikası söz konusu olmayacak. Böyle olunca ekonomi tarafında da ABD, faizleri ve dolayısıyla doları yukarıda tutan “iktisat aklı” dışında bir politika izleyemeyecek.
Bu politikanın ilk işaretlerini Çin-ABD zirvesinin sonuçları itibariyle göreceğimizi sanıyorum. Dolayısıyla hem Avrupa ve İngiltere tarafında, hem de ABD ve Pasifik tarafında yeni politik hatların ortaya çıkmakta olduğu bir genel “pat” halinin yani yeni bir dengeye giden belirsizliğin olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye ise bu küresel belirsizliği, 16 Nisan itibarıyla, kendisi ve bölge için aşma eşiğinde bulunuyor. 16 Nisan referandumunda anayasa değişikliğinin halkoyuyla kabulü Türkiye’yi bu küresel belirsizlik ortamında yeni bir merkez ve çekim gücü haline dönüştürecek.
2050’ye doğru...
Uluslararası danışmanlık ve araştırma şirketi PWC’nin 2050 yılında dünya raporu, şu anda içinde bulunduğumuz belirsizliğe ışık tutan bir trendi ortaya koyuyor. Bu raporda dünyanın 2050 yılına dek ekonomi-politik yolculuğunu okuyabiliyorsunuz. Ortaya çıkan gerçek şudur; şimdiye kadar az gelişmiş, gelişmekte olan ülke diye sınıflandırılan bütün doğu ve güney ülkeleri artık “yükselen ekonomi” diyeceğimiz yeni bir kalkınma yolu içine girmiş durumda. Ancak bu ülkeler, içinde bulunduğumuz yıldan itibaren yeni döneme siyasi ve ekonomik olarak uyum sağladıkları oranda dünya liginde yer alacaklar. PWC raporunda Türkiye, şu andaki durumu ile bile, 2050’ye giden yolda, 2030’da dünyanın en büyük 12. ekonomisi 2050 ise, birçok Avrupa ülkesini geride bırakarak, Almanya ve İngiltere’den sonra 11. büyük ekonomi oluyor.
PWC, Türkiye, eğer ekonomik reformları yaparsa, 2030 yılında İtalya’yı geride bırakabilir diyor. Bu arada Endonezya’nın Japonya ve Almanya’yı geride bırakarak en büyük 4. ekonomi olacağını da ekleyelim. Aslında bu ayrıntı bile nasıl büyük bir değişim içinde olduğumuzu bize gösteriyor. Tabii Çin’in 2030 yılından önce dünyanın en büyük ekonomisi olarak liderliği üstleneceğini atlamayalım. Yani dünyanın ekonomik liderliği Asya’ya geçiyor.
Yeni büyüme...
Hiç şüphesiz ki Türkiye, 16 Nisan sonrası hedefleri ve içeriği belirlenmiş yeni bir büyüme ve kalkınma yolunu önüne koyacaktır. Bu yönde güçlü bir beklenti olduğunu biliyoruz. Türkiye’nin, önümüzdeki on yılda yüzde yediyi bulan bir ortalama büyümeyle devam etmesi mümkündür ama bunun için 16 Nisan siyasi dönüşümüne bağlı olarak, çok kapsamlı reformların yapılması zorunludur. Bu reformlar, şüphesiz ki kapsayıcı bir büyümeyi öne çıkartan eğitimden tarıma kadar bütün alanlarda niteliksel kapsamda ve derinlikte olmalıdır.
Geri dönülemez...
Türkiye’yi bu kapsamlı reformları yapmaması için şimdiye değin oyalayanlar, ekonomi yönetmeyi yalnız finans alanındaki düzenlemelere kadar indirgeyenler, derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin gerçekleriyle bağdaşmayan önerilerini, ekonomi-politikası diye şimdiye değin bize yutturanlar, bu yeni yola, 16 Nisan sonrası da direneceklerdir. Tam şimdi bile Türkiye’yi şimdiye değin oyalayan bu kişi ve kurumlar, 16 Nisan’da devrim niteliğindeki bu sistemik değişikliği Türkiye’nin yapmaması için her türlü oyunu oynuyorlar. Avrupa’daki gerici sermaye güçlerinin ve onların neo-faşist politikacılarıyla birlikte “gizliden” hayır sonucu çıkması için, her türlü kumpasın içinde oluyorlar. Milli kurumları sabote etmek için bütün yolları deniyorlar. Bütün bunları görüyoruz... Referanduma bir hafta kala oynanan bütün oyunların da farkındayız.
Buradaki en büyük endişelerinin ekonomideki vesayet zincirinin kırılması ve Türkiye’nin yeni bir büyüme ve kalkınma yolunu tercih etme ihtimali olduğunu da biliyoruz.
Ancak, artık geri dönülmez bir yol ayrımındayız. Türkiye arkasına bakmayacak. Dünyadaki bu belirsizliği bugün aşmak üzere olan tek ülke Türkiye’dir. Türkiye, 16 Nisan’dan sonra, yapacağı sistemik değişikle dünyanın merkez ülkelerinden biri olacaktır. Dünyanın yeni ekonomik merkezi Pasifik (yükselen Asya) ile Avrupa kıtasının, her alanda entegrasyonu sağlayacak bir merkez ülke olma ve bölgeye barışı, refahı getirme şansı şu an tam önümüzdedir.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024