Bugün Avrupa Birliği’nin sonu belli olmayan bir ekonomik ve siyasi krizin içinde bocalayıp durmasının baş sorumlusu Almanya’dır. Bu Almanya’nın şimdilerde Türkiye’deki siyasi sürece doğrudan ve dolaylı müdahalesi, hiç şüphesiz ki Almanya’nın doksanlı yılların başında başlattığı dolaylı ilhak politikasının sonuçlarından biridir. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkıldığı tarih, aynı zamanda, Almanya’nın, tıpkı Nazi Almanya’sı öncesinde olduğu gibi, Alman sanayisinin tıkandığı tarihti.
Nazizm ve nedenleri
20’nci yüzyılın ilk çeyreğinin bitiminde, ilk dünya savaşının büyük devletler arasındaki paylaşım sorununu çözmediği ortaya çıkmıştı. Kara Avrupa’sında Almanya, Anglosakson tarafında da ise İngiltere ve ABD merkezli yeni bir krizin ilk işaretleri beliriyordu. Alman sanayisi, hızlı büyüyen ABD ekonomisine, doğal kaynakları elinde tutan yeni Sovyetler Birliği’ne ve eski sömürgeci dönemlerin avantajını kullanarak kaynaklara, pazarlara kolay ulaşan İngiltere ve Fransa’ya karşı oldukça dezavantajlı konumdaydı. Sovyetlerin elindeki doğal kaynaklara ve yeni pazarlara ulaşamayan Almanya, Avrupa’nın ortasında sıkışmış krizi bekleyen bir ülke konumundaydı. İşte Nazizm’le örtüşen Alman faşizminin temel nedenlerinden birisi tam da buydu. Yani Almanya, 1929 krizinden hemen önce, kaynak ve yeni pazarlara ulaşma zorluğu çeken bir eski imparatorluk artığı ülkeydi. İstim üzerinde ama “aç” Alman sanayisi ve finans kapitali önce Sibirya’ya ulaşmalı, oradan aşağıya inerek kaynak ve pazar ihtiyacını karşılamalıydı.
Tam şimdi 1933’te Nazi Partisi’nin iktidara geldiği yıllara geri dönersek; bu yılların doksanlı yılların hemen başında Doğu Almanya’nın Batı Almanya’ya dahil olmasıyla başlayıp, Yugoslavya iç savaşıyla devam eden sürece çok benzediğini görürüz. Bu anlamda 1935 ile 1995 (Srebrenitsa katliamının olduğu yıl) kardeş yıllardır.
1933’te Nazi Partisi iktidara geldi ama gerçek Nazi iktidarı 1934 yılında, Cumhurbaşkanı Hindenburg’un ölmesi ve onun yerine Hitler’in Führer ve İmparatorluk Şansölyesi olmasıyla başlar. 1935 yılında ise Nazi saldırganlığı ve işgali resmen başlar. Versaille Anlaşması’nı yok sayan Naziler, kömür madenleri açısından çok stratejik bir eyalet olan Saarland’ı ilhak ederek işe başladılar. Yani gerçek anlamda Nazi işgali 1938’de Avusturya birleşmesi (!) ile başlamamıştır; 1935’te Nazilerin Saarland eyaletini ilhakı ile Nazi genişlemesi (3. Reich işgali) başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı ise Almanya’nın 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırmasıyla başlamıştır. 1935-1939 arasındaki dört yıl çok önemlidir. Burada Nazi tehlikesi ciddiye alınmamış ve Stalin’in Nazilerle olan örtülü ittifakı üzerinde durulmamıştır.
Neo-Nazi Almanya...
Şu an, tam 1995’ten, yani Srebrenitsa katliamından beri yaşananlar da çok benzerdir. 1990’da Doğu Almanya’nın Batı’ya katılmasıyla başlayan süreç (tıpkı 1938’de Avusturya’nın Nazi Almanya’sı ile kendi isteğiyle(!) birleşmesi gibi) 1995’te soykırıma varan ve merkezinde Yugoslavya’nın olduğu Balkanlaştırma ile devam etmiştir. Şimdiki Almanya, Srebnenitsa katliamının baş sorumlusudur. Yugoslavya iç savaşı, başından sonuna kadar neo-Nazi bir Alman kurgusu ve Almanya’nın 4. Reich hayalinin sonucudur.
Gerçek bu!
Benim iddiam şudur; tam bugün doksanlı yıllarda Doğu Avrupa’da başlayan ve Srebnenitsa gibi soykırıma yaklaşan katliamlarla devam eden süreç, Almanya tarafından sonlandırılmamıştır. Ve insanlığın Hitler ile başlayan Nazi Almanya’sı sorunu devam etmektedir. Almanya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neo-Nazi suçlamalarını istediği kadar reddetsin, tarihi gerçek ve güncel ekonomi-politik aynen budur. Tam bugün, yeni Avrupa krizinin baş sorumlusu Almanya, tıpkı 2. Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi, kaynak tedariki ve pazar arayışı olarak sıkışmış durumdadır. Önce Doğu Almanya’yı içine alarak, sonra Yugoslavya’yı parçalayarak, Miloseviç gibi faşistleri Hitler’in SS ordusu gibi teçhizatlandırıp kışkırtarak, yok etmesi Almanya’yı kesmemiştir. Almanya’nın Akdeniz’e inmesi, yeniden Rusya ile anlaşıp kuzey enerji ve ticari koridorlarını kontrol etmesi ve bu yolla, Türkiye ve Doğu Avrupa’yı ticari-ekonomik egemenliğe alması gerekmektedir. Ama bu yeni 4. Reich hayali, Nazizm’in 3. Reich hayalini bile aratacak düzeyde gerçekten uzaktır.
Bugün Türkiye, Kafkasya, Akdeniz ve Ortadoğu kaynaklarını Avrupa’ya ulaştıracak ve özellikle Doğu Avrupa’daki Alman egemenliğini kıracak tek ülkedir. Türkiye’nin TANAP-TAP projeleri, Çin’den gelen yeni ticaret yollarını yeniden denetler duruma geçmesi, Akdeniz ticari geçişlerinde ve enerji kaynaklarında, Güney Enerji Koridoru gibi ve Yeni İpek Yolu gibi adımlarla, 3. havalimanı gibi projelerle öne çıkması, Almanya’yı yeniden -tıpkı 2. Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi, Avrupa’nın ortasına hapsetmiştir. Almanya, buradan yeniden bir neo-Nazi stratejiyle çıkamaz. Almanya buradan barış stratejisiyle çıkar. Bunun için, tıpkı SS ordusunu, Miloseviç’i ortaya çıkardığı gibi, yeni dönemin faşistleri olan FETÖ gibi örgütlerden ve diğer terör örgütlerinden yeni Nazi orduları oluşturma hevesinden vazgeçsin, yoksa insanlığa vereceği hesap Nazilerden daha ağır olur.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024