Avuç içi kadar bir dar bant... Üzerine pul gibi iliştirilmiş, “Şiir” yazılı bir sarı kâğıt...
1961’de kaydedilmiş; Paris’te...
İki usta buluşmuşlar; Bedri Rahmi ile Nâzım...
Son görüşmeleri muhtemelen...
Nâzım balayında... Söz vermiş Vera’ya:
“Sana tüm şiirlerimi banda kaydedeceğim. Yaşamımın tüm sesi seninle kalsın. Canın sıkıldığında Nâzımcığını dinlersin” demiş.
O sözü tutmak üzre oturuyor teybin başına...
Soruyor Bedri Rahmi’ye:
“Başlayayım mı üstat?”
“Başla reis!”
Ama önce Bedri Rahmi başlıyor okumaya... İlkini o okuyor ki, polis evi basıp bandı dinlediğinde Nâzım’ın sesini duyup da el koymasın. Sesini siper ediyor yani...
Sonra “reis” alıyor mikrofonu ve 55 şiirini soluksuz okuyor.
* * *
İşte o bandı getirip avucuma koydular Rûken ile Melih...
Rûken Kızıler, Türkiye İş Bankası Yayınları’nın editörü...
M. Melih Güneş, Yapı Kredi Yayınları’nın...
İlki Bedri Rahmi’nin telif haklarına sahip; ikincisi Nâzım’ınkilere...
Kayıt ortak olunca, iki yayınevi de ortaklaşa çıkarmışlar Nâzım’ın “Büyük İnsanlık” adlı sesli kitabını...
Vera’ya demiş ki Nâzım:
“İlerde Türkiye’ye ver bu sesi... Bizim barışmamız ölümden sonra olacak. Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım.”
İşte büyük şairin 50 yıllık bu düşü gerçekleşiyor şimdi...
Hem de yaşgününde...
* * *
Melih esaslı bir Nâzım sevdalısı, tutkulu bir Nâzım araştırmacısıdır. Aradı önceden; “Yeni bir şiiri çıktı bandın içinden” dedi. Heyecanla okudum.
Şiiri okumadan, yazıldığı iklimi bilmek lazım...
1960 yılı... O zaman Nâzım 58 yaşında; yeni bir aşkın heyecanında...
Âşık olduğu kızın adı Vera... O, henüz 30’unda...
İkisi de başkasıyla evliler. Nâzım’ın karısı Türkiye’de... Kendisi 7 yıldır “doktoru” Galina’yla beraber...
Eşlerini bırakıp kaçmaya karar vermişler; lakin Vera kararsız... Kocasını terk etmek istemiyor. Bu kalp hastası, tutkulu siyasi mülteciye güvenip güvenmemekte kararsız.
Bir yandan da buluşma günü, kavuşma anı yaklaşıyor. İstasyonda buluşup trenle Bakü’ye gidecekler.
İşte “yeni bulunan şiir”, o anın şiiri...
* * *
“Bir ucu bir kuyuda kaybolan rüzgârlı bir şosede/
bana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayak.
yüzü saçlarıyla örtülü kavuşma saatımızın/
bir de ağır yürüyor ki deli olmak işten değil/
bana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayak/
ben de telefon direğine bağlıyım kollarımdan/
yüreğim de yorgun mu yorgun, duracak nerdeyse/
bir de alnıma bir su damlıyor aynı yere artsız arasız”
* * *
Nâzım’ın gür sesi, vasiyeti üzre, döndü ülkesine...
Darısı kitaplarına, daktilosuna, masasına, arabasına...
Belgeleri, Rus Devlet Arşivi’nde resmi talep bekliyor.
Eşyalarının yarısı Vera’yla oturduğu “müze ev”de; şimdi onlara Vera’nın kızı Anna bakıyor.
Kalan eşyaları 94 yaşına varan Galina’da ve ne yazık ki parça parça satılıyor. En son arabası satılmış; Melih’ten duydum.
Nâzım Hikmet Vakfı, gönüllüleri buluştursa, Kültür Bakanlığı destek olsa, bir seferberlikle bunlar tamamen dağılmadan toplansa, şairin 110. doğum yıldönümünde bir “Nâzım Hikmet Müzesi”nde sergilense ne iyi olur.
Şair, nihayet ülkesine kavuşmuş olur.