Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan’ın çok sevdiği ve pek sık kullandığı o iki İngilizce sözcük, bize her zamankinden çok lazım şimdi:
“Win win.”
Yani “Herkes kazansın!”
* * *
Altında ateşlerin kaynadığı bir sırat köprüsünden geçiyoruz.
MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in teşhisiyle “küresel dinamiklerle ulusal dinamikler kesişti ve Türkiye tarihi bir fırsat yakaladı.”
“Küresel dinamik”ten kasıt, PKK’ya Batı desteğinin kesilmesi olsa gerek...
“Ulusal dinamikler” ise hayli çeşitli:
Savaştan beslenen “Ergenekon”un darbe alması...
“Bu işi silah çözer” diyenlerin devre dışı kalması...
CHP’de yeni bir yönetim ve anlayışın işbaşına gelmesi...
MHP’nin açılım karşıtı propagandasının sandıkta rağbet görmemesi...
Bunun hükümete cesaret vermesi...
Güneydoğu’da barıştan yana bir sivil inisiyatifin devreye girmesi...
İmralı’dan ve PKK’dan uzlaşma sinyallerinin gelmesi...
* * *
Şimdi bu dinamikleri çözüm için harekete geçirmeye dönük, birkaç koldan yürüyen bir süreç var:
İmralı’da Öcalan’la kapsamlı görüşmeler...
Kuzey Irak’ta Barzani ile (ve muhtemelen bir yandan da örgütün dağ kadrosu ve Avrupa ayağı ile) temaslar...
Amerika’da istihbarat örgütleri arasında alışveriş...
Ankara’da “yeni bir toplumsal mukavele” olması umulan anayasa ve yerel yönetimler reformu hazırlıkları...
KCK tutukluları için mahkemenin vereceği karar...
Bunların hepsinin bir bütün halinde ele alındığı ve -nihayet- sürecin koordineli götürüldüğü anlaşılıyor.
* * *
Türkiye şiddetle çözüm seçeneğini tüketti.
30 yıl oluk oluk kan aktıktan, ocaklar yandıktan sonra “böyle çözülemezmiş” noktasına gelindi.
PKK’nın “bir avuç eşkıya”dan ibaret olmadığı, şu ya da bu nedenle Güneydoğu’da ciddi bir kitle desteği sağladığı, o destek var oldukça dağa çıkışların önlenemediği anlaşıldı.
Öcalan’ın 10 yıl tek göz hücrede kaldığı halde hâlâ dağdakilere söz geçirebildiği görüldü.
Şimdi devlet -10 yıl rötarla- “Dağdakiler ne koşulda silah bırakıp ovaya iner” diye soruyor.
Buna “müzakere” demek hem yanlış, hem sakıncalı olur.
“Silahı bırak” lafı, silahı elinde tutanla değil de kiminle konuşulur ki?
* * *
Tabii sürdürülen diyalogdan kaygı duyanlar, taviz verildiğini, yanlış yapıldığını düşünenler de var. Süreç şeffaf yürütülmez, bu kesimler rahatlatılıp ikna edilmez ve “win-win” denklemine eklenmezse zemin kayganlaşabilir.
Provokasyona açık bir döneme giriyoruz.
Hem devlet hem örgüt içinde barıştan rahatsız olan, çatışmadan beslenen, çözümü torpillemeye çabalayan, silahlı çözümü kışkırtanlar pusuda bekliyor.
Sanki ringde iki boksör var. Kim bilir kaç round dövüşmüş, ama birbirlerini nakavt edememişler.
Yorgunlar. Yüzleri gözleri kan içinde...
Artık, ancak birbirlerine sarılarak ayakta durabiliyorlar.
Ve kendine hakem süsü vermiş birisi, onları daha fazla dövüştürmek için “ayrılın” deyip duruyor.
Ayrılmamalıyız.
Bu kanlı kavga daha fazla sürmemeli...
Bir araya gelip bunca zaman bizi dövüştürenleri dövme zamanı şimdi...