Hıdırellez âdetindendir: O gün sabah yeliyle dilekler kâğıtlara yazılır, dala asılır ya da suya atılır.
Karaya hükmeden Hz. Hızır’la denizler hâkimi Hz. İlyas’ın onları toplayıp gereğini yapacağına inanılır.
Bir arkadaşım son Hıdırellez’de mahalle çocuklarının kâğıda yazdıkları dilekleri toplamış, gün doğmadan kalkıp gül ağacının dibini eşelemiş, tam gömecekken merak virüsü girmiş içine; gömmeden dilekçelere bir göz atmak istemiş.
Kendi oğullarının mesleki talepleri varmış.
8 yaşındaki tombul komşu kızının dileği ise çok farklı imiş:
“Allah’ım beni fazla kilolarımdan kurtar. Zayıflayayım. Cem bana âşık olsun.”
* * *
Dinlediğimde çarpılmıştım.
Ankara’da bir gül ağacının dibinde yatan o talep, 32 bedenlik bir diyet siparişi aslında...
Çocuklara kadar sirayet eden bir sosyal illetin belirtisi...
“Zayıflamazsan seni sevmezler” baskısının hangi yaş grubuna kadar indiğinin belgesi...
“Taş atan çocuklar”ın ellerinin kelepçelendiği çağda önemsiz görünebilir; ama “kilo alan çocuklar“ın midesindeki kelepçe de bir başka toplumsal esareti simgeliyor.
Konu, en son Melisa ile gündeme geldi:
Babası “Kızım yaşıtlarına göre çok kilolu; genç kızlığa geçişte vücudunda çatlaklar oluşacak. Zayıflama kampına göndermek istiyoruz, ama o istemiyor” diye beyanat verince, Sibel Can’ın 16 yaşındaki kızı Melisa hırs yapıp Gümüşlük’teki zayıflama kampına gitmiş ve 2 haftada 6 kilo vermiş.
Buluğ çağındaki bir çocukta bunun yaratabileceği tıbbi tehlikeleri doktorlar tartışıyor. Ancak işin sosyal boyutu da en az tıbbi boyutu kadar hastalıklı görünüyor.
* * *
Nedense bu “zayıflama kampı” ifadesi bende “toplama kampı”nı çağrıştırıyor.
O kamplarda hep derileri kemiklerine yapışmış tutsakların fotoğraflarını gördüğümüz için mi?
Yoksa bu “şişmana düşman”lığın ırkçılık boyutuna varmasından mı?
Diyet endüstrisi tarafından ha babam pompalanan bir “baskül faşizmi”, bütün kadın soyunu terörize etti.
TV’de “Bu ne hal” ikazlı tombul teşhirleri...
Moda ve kadın dergilerinde envai çeşit diyet reçeteleri...
Şişman kadını asansörden indirip zayıfını bindiren kıro reklamlar...
Filmlerde “kötü ve çirkin şişmanlar”la mücadele eden “başarılı, iyi ve zayıf” kahramanlar...
Bunlar, bir türlü zayıflayamadığına hayıflanan, yedikçe günah işlemiş gibi suçluluk duyan, kilo aldıkça aşağılanıp dışlanan, tartıya çıktıkça bunalıma giren, yılda iki hafta çıkabildiği kumsalda “göbeğim görünecek” diye örtünen, “Geçen yılki elbisem dar geldi” diye dertlenen, fiziğe tapınırken yeteneği boş veren bir nesil yarattı.
Çocukların topluca kamplara sokulmasıyla da inceldiği yerden kopacak hale geldi.
* * *
Artık “toplu hareket” edip “fazla kırolar”dan kurtulmanın, beyindeki yağlanmaya “liposuction” yaptırmanın, bedenle barışmanın zamanıdır.
Ankara’daki küçük kıza, “Cem seni kilon nedeniyle sevmeyecekse hiç sevmesin daha iyi” denmeli...
Melisa’ya baklava karınlı çatlak kafalıların, vücutta oluşacak çatlaklardan daha tehlikeli olduğu anlatılmalı...
Zayıflama kampından alınıp mesela Gümüşlük Akademisi’nde bugün Küçük İskender’in konuk olacağı “Yaratıcı şiir atölyesi”ne yazdırılmalı...
Orada da ceza niyetine bir kâğıda 500 kere “Vücudumu seviyorum” yazdırılıp gül ağacı altına çukur kazdırılmalı...
Yetiş ya Hızır!
Çocuklar da gidiyor elden!