Yaşlı bir adam her gün padişaha gelir ve: “-Padişahım Allah size uzun ömür versin” dermiş.
Padişah da ona bir altın verirmiş.
Vezir bunu çekememiş. Padişaha demiş ki:
“-Bu adam elini ağzına tutarak konuşuyor. Sonra da ‘Padişahın ağzı o kadar kötü kokuyor ki altını almak için mecburen bunu yapıyorum’ diyor.”
Padişah çok kızmış; ertesi gün adam yine gelip de eli ağzında dua edince, buna bir altın, bir de kâğıt vermiş:
“-Bunu götür Haznedar’a ver, o sana daha fazla altın verecek” demiş.
Adam kâğıdı alıp çıkarken, kapıda Vezir çevirmiş:
“-Ne o elindeki” diye sormuş.
“-Padişah verdi” deyip anlatmış adam...
Vezir kâğıdı almış, Haznedar’a kendisi gitmiş.
Kâğıdı açmışlar:
“Gelenin kellesini vurun” yazıyormuş.
Vezir’in kellesini vurmuşlar.
Yaşlı adam, ertesi sabah yine gelince padişah bağırmış:
“-Sen benim ağzım kokuyor diye elini yüzüne tutuyormuşsun; öyle mi?”
“-Hâşâ Padişahım” demiş adam; “...benim nefesim sizi rahatsız etmesin diye böyle yapıyorum.”
* * *
Kemal Kılıçdaroğlu’na bu öyküyü babası okurmuş; ocak başında, arkası aynalı, 14 numara gaz lambasının ışığında...
Çok etkilendiği bu öyküyü Hürriyet’te Faruk Bildirici’ye anlatmış.
Babasına göre öykünün “Kıssadan hissesi” şuymuş:
“Siz dik durun; eğri, belasını bulur.”
* * *
Kılıçdaroğlu bugün Erdoğan’la görüşecek.
Gerdeğe sokulan güvey misali sırtına vurup akıl veriyorlar:
“-Aman dik dur, çömelme!
“-Sakın pahalı gömlek giyme!
“-Gizli kamera konusuna dikkat et!”
“-Her dediğine evet deme!”
CHP liderini yeterince sert muhalefet yapmamakla suçlayan da var; her şeye karşı çıkmakla eleştiren de...
Kimisi, AKP’nin sırf önündeki yargı engelini (de) aşmak için başlattığı anayasa hamlesine omuz vermedi diye kızıyor; kimi “pahalı giyindin” diye, kimi “Kürt demedin” diye vuruyor.
Medya her yüzü hızla tüketmeye öyle alışmış ki, her şeyi hemen yapmasını bekliyor; olmayınca da siliyor.
Evet, Kılıçdaroğlu fazla temkinli; bazen eliyle ağzını kapatıyor, arada geri adım da atıyor, ama kabul edelim ki, bu ülkede de lider kolay yetişmiyor.
Stajını bizim üzerimizde yapması doğal...
Onu eleştirenler de yazmayı halk üzerinde öğrenmedi mi?
* * *
Faruk’un kaleminden yaşam öyküsünü okuyunca anlıyorsunuz ki, onun “eli ağzında konuşma” nedeni de farklı; ömrü boyunca hiçbir makama kendisi talip olmamış:
SSK’ya da CHP’ye de...
Genel müdürlüğe de, genel başkanlığa da..
Hep davetle gelmiş, verilen işi hakkıyla yapmaya çalışmış.
Kendisi dik durduğunda eğilenin nasılsa belasını bulacağına inanmış.
Kısa zamanda “halkın en sevdiği lider” tahtına kurulan bu yeni sese zaman ve şans vermek lazım.
Bugün Erdoğan’la yapacağı zirveden de somut bir sonuç çıkmayabilir, ama eşikte sırtını yumruklamanın bir yararı yok.
Yıllardır iktidarla muhalefet arasında sağlıklı bir diyalog ortamına hasretiz. Bu noktaya “kameralı mı olsun, kamerasız mı; en iyisi hiç olmasın” tartışmalarından gelmişiz.
Bırakalım konuşsunlar.
Diyalog kapısı her koşulda açık kalsın.
Ve mevcut kutuplaşmaya benzin dökülmesin.
Şimdilik tek beklentimiz bu...