Zaman yazarı Ali Bulaç, geçen hafta kadınlarla ilgili dört yazı kaleme aldı. İlk üç yazıdaki kimi yorumları, küreselleşme karşıtı bir sol dergide yer bulabilecek radikallikteydi.
Özeti şu:
“Küresel piyasa ekonomisi, kadını sömürmek için onu evden koparmaya dönük bir seferberlik yürütüyor.”
Öyle anlıyorum ki, Bulaç’a göre;
AB’nin iş yaşamında kadınlar lehine ayrımcılık uygulaması da bu amaca dayanıyor.
Çalışma Bakanlığı’nın “kadın taksi şoförü” projesi de...
Fenerbahçe’nin kadınlara ücretsiz maç uygulaması da...
Hatta Diyanet’in kadınları camiye çekme kampanyası da...
* * *
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, “Cenaze, cuma ve bayram namazlarında kadınlara yer açmalıyız” diyerek son dönemki tartışılmalara bir açılım getirmişti.
Bulaç ise hadislere atıf yaparak diyor ki:
“Kadınlara cami yolu açıktır, ama farz değildir. Zira, ‘ev’ daha hayırlıdır.”
Dini metinler bu tezde zayıf kalınca Bulaç “örf”e sığınıyor:
“Laik devletin resmi kurumu olan Diyanet’in Müslümanların örfünü değiştirmeye hakkı ve yetkisi var mı?” diye soruyor.
“Umarım üst üste gelen girişimlerin hedefi, kadının evden, önce camiye, sonra piyasaya çıkmasının önündeki engelleri, din içinden meşruiyet bularak kaldırmak değildir” diyor.
Yani “kadını evden çıkarmak, Batı merkezli formüle edilmiş bir devlet politikası”...
Diyanet de bunun maşası...
* * *
Bulaç, “Kadını tüketim nesnesi olarak gören vahşi kapitalizme karşı bayrak açalım” dese, ben dahil geniş bir kesimi yanına alabilirdi.
Ama kadını sömürüden korumanın yolunu onu eve hapsetmekte görüyor. Hz. Peygamber’in kadınların mescide gitmesini teşvik ettiği gerçeğini ise Hz. Aişe’nin bir sözüyle karşılıyor:
“Hz. Peygamber, kadınların bugün neler yaptıklarını görseydi, mescide gitmelerine engel olurdu.”
Peki Hz. Peygamber, bugün kadınlara evde neler yapıldığını görse, evde oturtur muydu?
Aile içi şiddetten kumalığa, tecavüzden cinsel tacize kadar bütün irin, evlerin örfle kilitlenmiş kapılarının altından akmıyor mu?
Yüz binlerce evden bu feryat yükseldiğine göre bunlar da “örfümüz”e dahil mi?
Tamam devlet, müminin ibadetine karışmasın da, bu kadar farklı rengi barındıran bir topluma “Müslümanların örfü” kavramıyla, müşterek bir değerler sistemi giydirmek de benzer bir totaliter tahakküm içermiyor mu?
* * *
Bulaç, kadınlara evde kalmayı tavsiye ettiği son yazısına “Fakihlere ve dindarlara sorular” başlığını koymuş.
Ya kadınlar?
Onlara “Evde oturmak mı istersin, dışarı çıkmak mı” diye soran var mı?
“Örfümüz” gereği kadından beklenen, “Beyim bilir” cevabı mı?
Kadını evden çıkarmak devlet politikası ise, acaba kadını evden çıkarmamak kimin politikası?
* * *
Not: Pazar günü “Cübbeliye açık, bize kapalı” başlıklı yazımda, Milli Eğitim Bakanlığı kararıyla okullardan internet siteme girişin filtreyle engellendiğini duyurmuştum. Aynı gün Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer “Kasıt yok. Kişisel site olduğu için engellenmiş” demiş. Birçok kişisel siteye girişin serbest olduğunu yazımda belgelemiştim oysa... Bakanlık yetkilileri “Başvursun yeniden değerlendirelim” demişler. Bu yazıyla başvurmuş olayım; açıklasınlar da şu yasağın nedenini öğrenelim.