Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Paris
Hayatım boyunca izlediklerimin en iyilerinden biriydi Paris’teki Roger Waters konseri...
Bir konserden ziyade bir ayin gibiydi.
Daha başta, seyirciyle sahne arasında, dev beyaz bloklardan kurulmuş yarım bir duvar vardı. O duvar, konser boyunca taşınan yeni bloklarla ağır ağır yükselecek ve sona doğru sahneyi tamamen kapatıp devasa bir perde görevi görecekti.
İletişim çağında yaşayageldiğimiz iletişimsizliği daha iyi ne anlatabilirdi ki?
* * *
Pink Floyd, biraz da grubun beyni Roger Waters’ın “Bu grup benim. ‘Duvar’ da benim fikrim. Bensiz bir hiçsiniz” diyen süper egosu yüzünden dağılmıştı.
Ancak o dağılmadan sonra ne kendisi, ne grubun herhangi bir üyesi, birliktelerken doğan enerjiyi, yaratıcılığı, soundu yakalayabilmişti.
Hiçbiri “Duvar”ı aşamamıştı.
İşte Waters da, bestelenişinden 30 yıl sonra yine “Duvar”la çıkıyordu Pink Floyd hayranlarının karşısına...

“Duvar”da bizden 3 isim vardı

Bu kez tek başına...
* * *
Konser salonuna girdiğimizde duvardaki mavi gökyüzünde beyaz güvercinler uçuşuyordu.
Az sonra sahnedeki müzisyen, mavi gökyüzüne “Elveda” dedi. Havayı kara bulutlar sardı. Bir hava taarruzunu haber veren siren sesleri duyuldu. Salon bir savaş alanına, perdedeki güvercinler, bombardıman uçaklarına dönüştü.
Yüzlerce uçak, seyircinin üzerine doğru dalga dalga geliyordu. Derken yük kapakları açıldı ve bomba yerine kırmızı simgeler bırakıldı aşağı:
Önce bir haç, sonra bir yıldız, ardından bir ay-yıldız...
İnancın simgeleri...
Ardından dolarlar ve uluslararası sermayenin logoları yağdı. Savaşlar çıkarıp insanlığın büyük felaketine neden oldular.
“Duvar”, inançla sermayeyi buluşturan topyekün bir savaşın eseriydi.
* * *
Çok geçmeden bu kirli savaşın kurbanlarının fotoğrafları birer ikişer duvarın üzerinde görünmeye başladı.
İlki, sahnedeki adamın, Roger Waters’ın savaşta ölen babasıydı.
Ardından Irak’ta öldürülmüş bir Arap’ın fotoğrafı göründü.
Sonra 11 Eylül saldırısında ölmüş bir Amerikalı...
Derken isimler, resimler çoğaldı; sahneyi kaplayan duvar, onlarca kurbanın resimleriyle donandı.
Konsere gelenler, adeta dünyevi bir şehitlikte, kendi ülkelerinin kurbanını arıyorlardı.
Birden yanımdaki Ege “Baba bak! Uğur Mumcu...!” diye heyecanla fırladı yerinden...
Evet Mumcu, orada, “Duvar”ın kurbanları arasındaydı.
Az sonra bizim oralardan iki ismi daha seçebildik.
İlki bir kaldırımdan bize gülümseyen Hrant Dink’ti...
Diğeri bir taburenin üzerinden, boynunda urganla son kez dünyaya bakan Adnan Menderes...
Waters sahnede “Ateş çoktan söndü, ama acı hâlâ sürüyor” diyordu.
“Baba, geride benim için ne bıraktın” diye soruyordu.
Benim, yanımdaki genç adama verebildiğim cevap, ülkesi namına duvara raptedilen kurban fotoğraflarından ibaretti.
Daha yüz binlercesi vardı.
* * *
Konser boyunca, tuğla tuğla örülen o koca duvar, konserin sonunda büyük bir gümbürtüyle çöktü sahnenin ortasına...
Hepimiz 70’lerden kalma bir isyan dalgasıyla ayaklandık.
Kurbanlarımızı andık. Sanal da olsa bir duvarı yerle bir etmenin gururunu yaşadık.
Ve çıkarken “Darısı gerçek duvarların başına” diye mırıldandık.