Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Baykal, “Referandumda ‘Evet’ ülkeyi böler. Çünkü halkın yarısı bu anayasayı istemiyor” demiş.
Aynı mantıkla kılpayı “Hayır”ın da böleceği söylenebilir.
Görünen o ki, yine korkularımızı yarıştıracağız bu seçimde de...
Aklımızla değil kaygılarımızla oy vereceğiz.
Ve muhtemelen yine tam göbekten yarılacağız; bir elmanın birbirinden ölesiye korkan iki yarısı gibi...
* * *
Bölünme korkumuzun kökleri derinde:
4 milyon kilometrekare toprağa hükmediyordu atalarımız...
3 milyon 200 binini kaybettik, 4 senelik bir çağ yangınında...
Âkif, “Korkma” diye başlayan destanı, o yangında yazdı.
Ama tınmadık; her sabaha “Korkma” diyen o marşla başladığımız halde 100 yıl, genlerimize sinen korkularla yaşadık.
Zamanla korkular değişti; korkma huyu değişmedi.
Mevsimlik korkularımız var artık:
Nevruz’da ateşkesin bitmesinden korkuyoruz.
Nisanda Ermeni lobisinin soykırım dayatmasından...
Ağustosta yeni bir depremden...
5 sene önce yabancıların toprak alıp Türkiye’yi ele geçirmesiydi en büyük korkumuz...
Geçen sene domuz gribiydi.
Bunlar yatıştı; yerine yenilerini bulduk. Ama korkuların anası “bölünme korkusu” hâlâ diri...
Korktukça çaresizleşiyoruz. Çaresizleştikçe daha despot liderler seçiyoruz. “Tehlike sandığınızdan da büyük” diyen köşeleri okuyor, bizim kadar korkmayanları düşman belliyoruz.
Bizi asıl bölünme korkusu bölüyor, görmüyoruz.
* * *
Ben yine de karamsar değilim:
Fobiler aradan çekildiğinde bu toplumun korkusuzca kucaklaşabilmesinden umutlanıyorum.
U2 konserinde Zülfü Livaneli “Bugün efkârlıyım...” diye söze girdiğinde, anında tek bir dile dönüşüveren, Bono’yu bile hayrete düşüren o duygudaşlığa güveniyorum.
“Büyük düşmanlıklar” zehri karşısında bizi birbirimize rapteden “küçük dostluklar“ın panzehirine sığınıyorum.
Milli Takım gerideyken öne geçtiğinde bir mahalle kahvesinde, ana dili ne olursa olsun herkesin “Goool” diye yerinden sıçrayışından ümitleniyorum mesela...
Potaya inen her kırmızı-beyaz smaçta mezhepleri buluşturan bir coşkuyla ayağa fırlayanların sevinç ortaklığından...
Bu topraklarda doğmakla elde ettiğimiz bize ait küçücük kodlardan:
İnce belli bir bardağın üzerine yan yatırılan çay kaşığının anlamını bilmenin ayrıcalığından mesela...
Kulak mememizi çektiğimiz parmağımızla tahtaya vurmanın sırrından...
Kahve falından aldığımız ortak hazdan...
En inançsızımızın bile dilinden “maşallah”ı, “inşallah”ı eksik etmemesindeki doğallıktan...
Komşunun paylaşmak için yolladığı tepsisinin geri boş gönderilmemesi âdetinden...
Mahallede matem varsa müziğin sesini kısma inceliğinden...
Apartmanın yoksul çocuğuna fark ettirmeden yardım yapma hassasiyetinden...
Birbirimizi umursamanın güzelliğinden...
* * *
Bayram, bu ortaklıkları buluşturduğumuz bir şölen...
Evet, farklılıklarımız çok; ama gün, o farklılıkları zenginliğe dönüştürmenin ve bizi birbirimize bağlayan benzerliklerle övünmenin günü...
Politikacılardan ricamız şu:
Yeter artık, korkutmayın!
Çünkü korkular düşman ediyor bize bizi...
Bizimse korkulardan azade bir bayram sevincine ve ortaklık hissine ihtiyacımız var.
Hepinize iyi bayramlar!