Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye’de “gazetecilik” son on yıldır kamuoyunu ilgilendiren soruşturmalar, operasyonlar ve açılan davalar üzerinden şekilleniyor. Deniz Feneri, Ergenekon, Balyoz, OdaTV, KCK’yla başlayan, şimdiler de devlette yolsuzluk ve rüşvetle ilgili soruşturma ve operasyonla süren tartışmalar basında da mevcut kutuplaşmayı giderek derinleştiriyor.
Öyle ki; dün Ergenekon gibi davalara tam destek veren, külliyen inkâr eden ya da ‘büyük fotoğrafa bakalım’ diyen gazeteciler bugün yolsuzluk ve rüşvetle ilgili soruşturma ve operasyon haberciliği konusunda birbirleriyle yer değiştiriyor. Haliyle her biri bumerang etkisi yapıyor.
Demokratik bir hukuk devletinde; gazetecilerin bir soruşturmayı ya da o soruşturmaya konu olan davayı nasıl izleyeceğinin etik kriterleri bellidir. Bir gazetecinin sunuş şekli, soru sorma tarzı davalara ya da soruşturmaların rengine göre değişmez. ‘Taraftar habercilik’ anlayışımızı sorgulamadığımız ve bununla yüzleşmediğimiz sürece “medya etiği” her defasında karşımıza çıkacak.

Yolsuzluk dosyası ve gazeteciler


Masumiyet karinesi

Savcılık makamlarının iddialarını, polisin operasyon şeklini, mahkemeye sunulan delilleri tartışabilirsiniz ama suçlu algısı yaratamazsınız. Dolayısıyla bugüne kadar bütün soruşturma ve operasyonlarda emniyet ve yargı kaynaklı haberleri hiçbir filtreye tabi tutmadan yayımlayan medya, “masumiyet karinesi”ni çiğnemekle suçlanıyor. Zaten doğru bilgilendirilme haklarının basın özgürlüğüne yönelik yaptırımlarla engellendiğine inanan kamuoyu da gazetecilerin davalara bu taraf olma hali yüzünden haberin doğruluğuna olan inancını yitiriyor.
Bu tür soruşturma, operasyon ve davaları takip eden gazeteciler için bundan üç yıl kadar önce TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun medyadaki etik kodlar raporu eksik de olsa referans kaynağı oluşturabilir. Komisyonun rapordaki önerileri şöyle:
* Adli soruşturmalarda, kamu yararı önceliktir ve “yayın yasakları” en son başvurulması gereken yöntem olmalıdır. Ancak yayında, yönlendirme, karalama ve hükmetme olmamalı, bireylerin mağduriyetine sebebiyet verilmemelidir.
* Toplumu yakından ilgilendiren olaylarda ve hukuksal konularda bilgi kirliliğinin önlenmesi ve bilgi eksikliğinin giderilmesi amacıyla resmi kurumlarda gerekli birimler oluşturularak doğru haber akışı sağlanmalıdır. (Bugün yargının medyaya bilgi vermesi engelleyen hükümler kısmen kaldırıldı, savcılık makamı bilgi kirliliğini önlemek için basını gerekli hallerde bilgilendiriyor.)
* Medya kuruluşları “Adli Haber Editörlüğü”nü bir alternatif olarak düşünülmeli, yargı muhabirleri için temel hukuk bilgilerini de kapsayan eğitim programları düzenlenmelidir.

Haberin Devamı

Bünyamin Aygün haberi

Haberin Devamı

Milliyet’in başarılı foto muhabiri Bünyamin Aygün, 26 Kasım’da haber amacıyla gittiği Suriye’de muhalif gruplar tarafından kaçırıldı. Aygün’ün Suriye’de rejim ve Özgür Suriye Ordusu karşıtı radikal bir grubun elinde olduğu bildirildi. Resmi makamların can güvenliği nedeniyle haber yapılmaması yönünde telkinlerine rağmen olayın sosyal medyada duyulması ve basında yer alması kaçınılmaz oldu. Ancak Akşam gazetesinden Erhan Seven imzasıyla “CHP’li akrabaları endişeyle bekliyor” başlıklı bir haber sosyal medyada yoğun eleştirilere neden oldu. Seven art niyet taşımadığını, haberde neyin yanlış olduğunu anlayamadığını belirterek kendini savunuyor. Kötü niyetle yapıldığına elbette inanmıyoruz ancak haberde yanlış olan şu; insanları “kimlikleri” üzerinden tarif etmeye başlarsanız o haberin önünü arkasını okuyamazsınız. ‘Akrabaları endişeyle bekliyor’ demek başka, CHP’li diyerek vurgu yapmak başka. Şimdi bütün bunlardan daha da önemli olan Bünyamin Aygün’ü geri almak olmalı!