Millî Eğitim Şurası’nda, Eğitim-Bir-Sen’in “okul öncesi din eğitimi” önerisi, oy çokluğuyla tavsiye kararları içinde yer aldı. Eğitim ve toplum bilimcilere göre, 4-6 yaş için tehlikeli bir öneri. Çünkü çocuklara “neyi” düşüneceklerini öğrettiğinizde öğrenmiyorlar. Öncelikle “nasıl” düşüneceklerini öğretmek zorundayız. Aksi halde; zaten birlikte yaşama kültürüne, toplum olma bilincine sahip olmayı başaramamış bizim gibi ülkelerde, gelecek nesillerin de bir fikri, bir olayı, soruyu, sorunu ya da kavramı algılayarak, analiz ve de test ederek düşünmesinin önüne geçilmiş olacak.
Çünkü zaten gergin ve öfkeli bir toplumuz. Çürüme ise her yerde; Meclis’ten, adliye koridorlarına, emniyetten, sokaklara, okullardan evlere kadar uzanan bir bozulma bu. Herkes bir diğerine saldırıyor, bıçakla, kılıçla, baltayla, satırla… İletişim dili sıfır. Kimse bir diğerini dinlemiyor, dinlediğini anlamıyor. Tekmeler, tokatlar havada uçuşuyor. Cinayetlerin, intiharların, tecavüzlerin, dolandırıcılığın ardı arkası kesilmiyor. Herkes kendi “adaletini” sağlıyor. Fili herkes tuttuğu yerden tarif ediyor. Değerlerin yok edildiği bir yere doğru savruluyoruz. Ruh sağlığı bozulmuş, bütün kavramların içini boşaltmış bir topluma neyi anlatacaksınız? “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 1. maddesinde bulunan, “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar” sözlerini mi?
Bir toplumun medeniyet seviyesini anlatırken bir dönem sosyal medyada en çok paylaşılan sözlerden biriydi; “Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu bunun çaresi yoktur.”
***
Bozulma; siyasetten ekonomiye, sinemadan edebiyata, senaryolardan haberlere kadar her yere nüfuz etti. Dizi senaryolarına, yaratılan karakterlere bakın! Hemen bütün dizilerde karakterlerin önemli bir bölümü; seviyesi hayli düşük insanlar üzerinden kurgulanmış. Hemen her dizide oyuncular bilinmeyen bir gerçeğe birbirleriyle konuşarak değil, mutlaka kapı dinleyerek ulaşıyor. Herkesin bir yalanı, diğerinden sakladığı bir şey var. İntikamla beslenip, nefretle bileniyorlar. Yalanla, iftirayla, çeşitli entrikalarla birbirlerinin hayatlarına musallat oluyorlar. Polisin yargının olmadığı bir ülkede yaşıyor gibi cinayetler işliyorlar. Mafyayı yüceltiyorlar. Sıkılan mermilerin haddi hesabı yok. Yalılarda çalışmadan, üretmeden oturuyorlar. Komşusuna, sevgilisinin kızına, ağabeyinin karısına, baldızına “yan gözle” bakmayı normalleştiriyorlar. Ve mutlaka onlara hizmet eden bir alt sınıf yaratıyorlar. Aşağılayarak, azarlayarak, hakaret ederek…
***
Akşam izlenen bu diziler, sabah uyanınca ekranlarda toplumsal bir gerçeğe dönüşüyor! Bu kez yalıların yerini gecekondular alıyor. Televizyon kanallarının önü çocuklarını terk eden, elinden telefon düşmeyen, sayısız gizli hat alan, evdeki altınları, paraları toplayıp internetten buldukları beş çocuklu adamlara kaçan kadınlarla ve bu kadınların geri dönmesi için stüdyolarda kendisini yerlere fırlatan, ağlayan, yalvaran ve çocukları için DNA testi isteyen erkeklerle dolup taşıyor. Bütün bunlar çocukların gözleri önünde yaşanıyor. Hepsi yoksul, eğitimsiz ve işsiz. Gerçek özgürleşmenin ne olduğunu bilmeden sadece talep etmeyi öğrenmenin ağır travmatik sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyorlar.
***
Bu sonuçları ertesi gün gazete sayfalarında görmek daha da mümkün hale geliyor: “Boşanmak isteyen 16 yıllık eşini öldürdü. On gündür haber alınamayan genç kızın cesedine ulaşıldı. Cinayet aleti silahla sosyal medyada poz veren genç yakalandı. Karısını ve çocuklarını öldürdükten sonra intihar etti. 15 kişiyi dolandıran şahıs kayıplara karıştı…”
Nasıl düşüneceğini bilmeden hayalle gerçek arasında sıkışıp kalan insan hikâyeleri böyle uzayıp gidiyor.
***
Ve medya her defasında bu tür haberleri “erkek egemenliğini yeniden üretmenin araçlarından biri” olarak yorumlayıp gerçeğin üzerini örtüyor. Oysa mesele bu kadar basit değil! Artık egemen erkek kültürünün çok ötesinde tanımlamalara ihtiyaç var.
Daha da bozulmadan iyileştirmenin yollarını bilmek zorundayız. Doğru insan olmanın başka yolu yok çünkü. Mesele öncelikle sağlıklı bir biçimde düşünme metotlarını öğretmek olmalı. Anlamak yorumlamak, sorgulamak ve tartışmaya dayalı bir perspektif kazanabilmek için.
Yoksa değişen bir şey olmayacak.
Aynı tas aynı hamam!