Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İsrail’in Gazze’de giriştiği katliam her şeyden önce bir insanlık sorunudur. Dolayısıyla bu sorunu çeşitli eylemlerle protesto edebilirsiniz; kınayabilir, bu katliamın durmasını isteyebilirsiniz ama bir katliamı bütün bir İsrail halkına mal edemezsiniz. Yahudileri ve Musevileri hedef gösteremezsiniz.
Ne yazık ki öyle olmuyor.
Musevi ve Yahudilere yönelik basında ve özellikle sosyal medyada ırkçı ve ayrımcı söylemler giderek artıyor: Örneğin bazı gazeteciler Filistin’de sivilleri de hedef alan İsrail’i kınarken, Yahudilerin toptan yok edilmesi gerektiğini yazarak ırkçılık yapıyor. İsrail mallarını boykot edenler, Mario Levi’nin kitaplarına da boykot çağrısı yaparak yazarı hedef gösteriyor. Filistin’de yaşananları bir ‘din’ sorunuymuş gibi algılayanlar, olaya sessiz kaldığı düşünülen Müslüman ülkelere ağır suçlamalar yöneltiyor. Bazı okurlarımız da Gazze’de insanlar katledilirken, İsrail ile ilgili herhangi bir habere yer verilmesine dahi tahammül edemiyor.
Kısacası, bazı gazetelerin Filistin sorununu dini bir sorun gibi algılayanların söylemi, bütün Yahudileri hedef gösteren ırkçı yaklaşımı ve sosyal medyada olayın protesto ediliş biçimi son derece sorunlu ve tehlikelidir.
Bir gazeteci ne olursa olsun barış dilini kullanmak zorundadır. Barış gazeteciliği dediğimiz şey; tüm barış girişimlerinin değerlendirilmesini, farklı çözüm önerilerinin nereden gelirse gelsin görmezden gelinmemesini gerektirir. İsrail’in Gazze’ye girişini Yahudi ve Musevilik üzerinden etnik ve dini kimliklerle yorumlamaya kalkmak antisemitik ve ırkçı hareketleri desteklemekten öteye gitmez.
Uluslararası bir sorunu haber yaparken kullandığınız ‘dil’i Türkiye’deki Musevi vatandaşlarına kilise ile sinagoglara karşı kullanmak ortamı provokasyonlara daha da açık hale getirmek değilse nedir?
Uluslararası toplantılarda iletişim bilimciler barış gazeteciliği üzerine oldukça çarpıcı kriterler sunuyor. Gazetecilerin bu tür olaylar karşısında nasıl haber yapması gerektiği üzerine birkaç veriyi paylaşmak istiyorum:

Barış gazeteciliği öncelikle bütün gazetecileri taraflara saygılı olmaya davet eder. Bir olayda ‘taraf’ olduğunuz şeyi yüceltip ‘düşman’ olarak gördüğünüzü şeytanileştiren ifadelerden kaçının.

Bir çatışmanın, savaşın tüm taraflarını çatışmacı ve saldırgan olmayan bir üslupla yansıtın.
n Çatışan taraflar arasındaki çeşitli sosyal ve kültürel farklılıkları ortaya çıkartın. O zaman halkın ve çatışmaya doğrudan taraf olanların birbirlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olursunuz.

François Fenelon’un dediği gibi “Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir felsefesiyle yaklaşın. O zaman hiçbir şeyin iyi/kötü ya da siyah/beyaz ayrımı yapılamayacak kadar kendi içinde farklılıklar içerdiğini görürsünüz.

Gazeteci; haber kaynağıyla, olaya ilişkin sorularıyla, haberiyle ve haberleştirmedikleriyle gerçekleri biçimlendirir ve değiştirir. Gazetecinin tercihi bu nedenle önemlidir. Dolayısıyla gazeteci haberi için tercih yaptığında, bu tercihin toplumun ‘şiddet dışı cevaplar’ vermesine fırsatlar yaratacağını unutmayın.

Haberin Devamı

Yayın yasağı yok!

Haberin Devamı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Ebru Aydoğdu, 22 Temmuz 2014 tarihli Milliyet’te “TÜİK’ten Yayın Yasağı” başlığı altında yayımlanan haberin yanlış yorumlamaya neden olacak başlık ve ifadeler içerdiğini belirterek bir düzeltme yazısı gönderdi. Kurumun her ay yapılan enflasyon konusundaki canlı yayın hizmetinin inşaat çalışmaları nedeniyle sona erdirildiğini, ilgili istatistiklere internet sayfasından erişilebileceğini belirtiyor.