Silah yarışı, dünya medyasının değil ama bilim insanlarının dikkatini çekti. 50’den fazla bilim insanı, tüm ülkeleri 5 yıl boyunca askerî harcamalarını kısmaya ve bu paranın yarısını pandemi, iklim krizi ve aşırılıklarla mücadele için bir BM fonuna aktarmaya çağırdı.
Üzüntü verici bir paradoks… Dünya ülkeleri bir yandan küresel iklim krizinin yol açtığı doğal felaketler, salgın hastalıklar, açlık, göç, yoksulluk gibi sorunlara çözüm üretmenin yollarını ararken, diğer yandan ölümcül ve yıkıcı sonuçlar doğuracak bir şekilde silahlanıyor. Nükleer denemeler yapıyor, bütçelerinin önemli bir bölümünü silahlanmaya ayırıyor. Kovid-19 salgınının en şiddetli döneminde bile bazı ülkelerin büyük silah sözleşmeleri imzaladığı biliniyor.
Elbette tehdit altında olan ülkelerin savunmaya önem vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak Uluslararası Barış Enstitüsü’nün verilerine göre silahlanma yarışı inanılmaz bir boyutta. Buna göre; dünya ülkeleri henüz geride bıraktığımız 2021’de silaha 1.9 trilyon dolar harcadı. Silaha en büyük harcamayı yapan ülke ABD: 778 milyar dolar. Çin 252, Hindistan 72.9, Rusya 61.7 milyar dolar… Aslında hiçbiri dünyayı kurtarmanın peşinde değil.
Hatırlarsanız; dünyanın en kapalı ülkesi Kuzey Kore, daha birkaç ay önce “dünyanın en güçlü silahı” olarak tanımladığı nükleer başlık takılabilen hipersonik füzeyle dünyaya poz verdi.
Birkaç yıl önce ekonomide dibe vuran Yunanistan, milyarlarca dolarlık savaş gemileri, fırlatma sistemleri, savaş uçakları ve füzeler satın aldı. Öyle ki, Yunanistan iki yıl öncesine kadar savunma bütçesindeki silahlanma payını beş kat artırdı. Sadece geçen yıl bütçesinden 2.5 milyar euro’yu silahlanmaya ayırdı.
Rusya, kendi sınırları içinde gerekli gördüğü her bölgede askerlerini istediği gibi konuşlandırabileceğini bildirmekle kalmadı, Ukrayna ve Kırım sınırına yüzlerce tank ve zırhlı araçlarını yığıp askerî yığınak yaptı.
Ukrayna konusunda ABD ve Rusya arasında gerginlik sürerken, ABD’nin ayrıca Çin’le, Çin’in de Tayvan’la yaşadığı gerilim Asya-Pasifik’ini silahlanmaya en çok harcamanın yapıldığı bölgelerden biri haline getirdi.
Pakistan ile yaşanan Keşmir gerilimi sonrasında Hindistan bugün en çok silahlanan üçüncü ülke konumunda. Güney Asya’nın bu birbirine “düşman” iki komşusu, bugün silahlanma yarışında inanılmaz nükleer silahlara sahip.
Son beş yılda dünyanın en büyük silah ihracatçısı olan ABD, küresel silah ihracatındaki payını yüzde 37’ye çıkardı. ABD, Orta Doğu ve Afrika’ya silah ihracat ağını genişletti. Rusya ve Çin’in silah satışları azaldı ama Fransa ve Almanya silah ihracatını artırdı. Türkiye silah üretimini artırarak ithalata bağımlılığını azalttı. Türkiye’nin silah ithalatı son beş yılda yüzde 59 düştü.
Ülkeler, olası tehditlere, savaşa karşı kendi ülkesinin savunmasını güçlendirmek isteyebilir ama bazı ülkeler başka ülkelerle sorunlarını diplomatik yolların dışında silahla çözme arayışında. Ama daha da kötüsü dünyayı “yeniden paylaşım” savaşında bazı süper güç devletler hâlâ silahın tüccarı durumunda.
***
Olası bir dünya savaşına hazırlanan ya da iç çatışmaları besleyen silah yarışı, dünya medyasının değil ama bilim insanlarının dikkatini çekti. Öyle ki, 50’den fazla Nobel Ödülü sahibi bilim insanı, tüm ülkeleri, önümüzdeki beş yıl boyunca askerî harcamalarını yılda yüzde 2 oranında kısmaya ve tasarruf edilen paranın yarısını pandemi, iklim krizi ve aşırılıklarla mücadele için bir BM fonuna aktarmaya çağıran bir açık mektup imzaladı.
The Guardian’da yayımlanan, savunma ve güvenlik editörü Dan Sabbagh imzalı habere göre; mektubu imzalayanlar, siyasi liderlere, silaha harcanan paranın bir kısmını salgın hastalıklar, iklim değişikliği ve aşırı yoksulluk gibi insanlığın vahim ortak sorunlarına çözüm bulmak adına BM gözetiminde küresel bir fona tahsis edilmesi çağrısında bulundu. Mektupta imzası bulunan bilim insanlarına göre, hükümetler askerî harcamaları artırma baskısı altında, çünkü diğerleri de bunu yapıyor. Oysa bu tamamen kaynak israfı. Bütçenin devredileceğine dair gerçekçi bir umut olmamasına rağmen, bu, “insanlık için basit, somut bir öneri.”
***
Bugün dünyanın önemli bir bölümünde hâlâ iç çatışma ve savaşlar var. Oysa silah sadece öldürmüyor, dünyayı yok ediyor.
İngiliz yazar Herbert George Wells’in 1898’de yayımlanan “Dünyaların Savaşı” adlı kitabı, bugünün dünyasında muazzam bir ironi. Romanda Marslılar dünyayı ele geçirmek için yerçekimine karşı inşa ettikleri devasa boyutta savaş makineleri, ısı ışını, zehirli duman gibi teknolojik silahlarla insanları öldürür ve bu insanların kanını içerek hayat bulurlar. Oysa insanları yok etmek, dünyayı işgal etmek için Marslılara ihtiyaç yok. İnsanın bizzat kendisi, zaten tarih boyunca bitkileri, hayvanları, doğayı, insanı yok etti, topluca katletti hâlâ da ediyor.
Nobel Ödüllü bilim insanlarının silahın yıkıcı etkilerine dikkatleri çektiği mektup; küresel gerilimlerin tırmandığı, nükleer ve biyolojik silahların devletlerin bütçelerinde istikrarlı bir artışa yol açtığı bir zamanda yayımlandığı halde, dünya medyasında gereken etkiyi yaratmadı. Siyaset gündemine almadı, kamuoyu ilgilenmedi sosyal medya tartışmadı.
Çünkü artık Mars’a yakın Dünya’ya daha uzağız!
Savcıdan manifesto gibi sevk yazısı
2021’i kadın cinayetleri ve tartışmalı yargı kararlarıyla bitirdik. Ancak son olarak metroda elindeki bıçakla kadınlara tehditler savuran bir adamın tutuklanmasını bir savcının “Bu saldırı tüm kadınlara yöneliktir” sözleriyle talep etmesi umut vericiydi. Savcı Fatmagül Yörük’ün zanlının tutuklanmasına ilişkin talebinde yer alan şu sözler bence unutulmamalı:
“…şüphelinin eylemi, yalnızca tartıştığı müştekilere yönelik değil o anda trende ve platformda bulunan yolcuların, hatta tüm kadınların özgürce yaşama, sokakta bulunma ve hayatlarına devam etme haklarına saldırıdır. Sokaklar, metrolar korku dolu değil; güven dolu olmalıdır. Şiddet ise önce dilde başlar sonrasında eyleme döner. Olayda en çok dikkat çeken şeylerden biri de şüphelinin küfürleridir. Küfür, şiddettir. Şiddeti yasaları uygulayarak engelleyebiliriz. Kadınların yaşam hakkına sahip çıkmak ve kız çocuklarına güvenli bir gelecek bırakmak, tüm toplumun asli görevidir. Bireylerin toplum yaşamının akışına duydukları güvenin örselenmesi ceza, adalet sistemi ve sosyal açıdan onarılması güç zararlara yol açacaktır. Bu değerlendirmeler ışığında şüphelinin ‘Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit’ suçunu ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.”
Medyada “sevk yazısı” yeterince anlaşılamasa da sosyal medya ayağa kalktı: “Bir savcı çıkar, tükenmiş ümitlerinizi yeşertir” “Nihayet kadınları savunan bir savcı çıktı”, “Teşekkür ederiz sayın savcım, Türkiye size minnettardır” şeklinde binlerce yorum yapıldı. Savcı Yörük’ün halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit suçlarından zanlının tutuklanması yönündeki talebini, “saldırının tüm kadınlara yönelik” olduğu şeklinde gerekçelendirmesini umarız bu yıl benzer birçok olayda görme şansına sahip oluruz.