Onuncu kişisel sergisi ‘Bir İkili’ KRANK Art Gallery’de devam eden sanatçı Güneş Terkol, sanatına ilham veren konuları ve üretim sürecini anlattı. Terkol, “Konularım çoğunlukla basmakalıp cinsiyetçi ve sınıfsal fikirlere karşı direnen hikâyelerdir” diyor...Onuncu kişisel sergisi ‘Bir İkili’ KRANK Art Gallery’de devam eden sanatçı Güneş Terkol, sanatına ilham veren konuları ve üretim sürecini anlattı. Terkol, “Konularım çoğunlukla basmakalıp cinsiyetçi ve sınıfsal fikirlere karşı direnen hikâyelerdir” diyor...
Başarılı çağdaş sanatçılarımızdan Güneş Terkol’a, KRANK Art Gallery’de devam eden sergisi hakkında sorular yönelttim. “Bir İkili” başlığını taşıyan sergi; sanatçının bienal sürecinde ürettiği eserlerinin yanı sıra son dönemde ürettiği ahşap, serigrafi baskı ve litografilerini içeriyor. Gerçeküstü ve sembol yüklü kompozisyonlarla dolu olan eserlerinde Terkol; kişisel ve kolektif hikâyelerden ilham aldığı figürleri ve sahneleri işleyerek kumaşları dönüştürüyor. Pratiğine ve solo sergisine ilişkin yanıtlarıyla bu hafta Güneş Terkol’un dünyasına yolculuk yapıyoruz.
Serginin isminin referanslarıyla başlamak isterim. “Bir İkili” ifadesini, bütünün ikiye bölünmesi ya da olmayacak iki şeyin yan yana gelmesi olarak tanımlıyorsun; ay/güneş, gündoğumu/günbatımı, ayrılık/birliktelik vb. Pratiğini şekillendiren bakış açında bu kavram ve temaların yerini, anlamını nasıl açıklıyorsun?
Sergideki işlerde ikili durumların farklı yorumlarıyla karşılaşıyorsunuz. Yerleştirme içerisinde bir suratta iki çift göz, akıl ve kalbi temsil eden büstler, birbirini tutan ve iten figürler, inişler ve çıkışları sembolize eden işler yan yana geliyor. Sergi üç bölümden oluşuyor diyebilirim. Galerinin iç kısmında yer alan ve tavandan sarkan, birbirine geçen ikili hikâyelerden oluşan işler, ardından sergi mekânının dışına taşıp koridorda yeni bir alan açıyor ve en sonunda arka bahçede su seslerinin eşlik ettiği, mekâna özgü tasarladığım işlerle sona eriyor. İzleyicinin içinde adımlarken yaratabileceği hikâyelere açık bir kurgum oldu. Sergide yer alan işlerin çoğu renklendirdiğim ince tüller üzerine diktiğim mekânsız figürlerden oluşuyor. Aynı zamanda kumaş ve kâğıt üzerine yaptığım baskı çalışmalarım yer alıyor. Sergi hazırlık sürecinde Aksanat baskı atölyesinde litografi, serigrafi, linol ve ahşap baskı çalışmaları gerçekleştirdim.
10. solo sergime yeni basılan kitabım eşlik ediyor. İlk sergimden bugüne yapmış olduğum işler ve sanat pratiğim üzerine Ali Akay, Bige Öger ve Sibel Erdamar’ın yazılarını bulabileceğiniz ve Ece Eldek ile tasarladığımız bir kitap. Solo sergiler, bienaller, düzenlediğim ses ve pankart atölyelerine odaklanan bir çalışma oldu. Kendi çalışmalarıma yeniden bakmak adına çok verimli bir dönem geçirdim. Sergi ve kitabın yan yana gelmesi kendi geçmişim ve şimdi üzerine güzel bir ikili oldu.
Göç vurgusu
Göçmen kadınlarla ürettiğin pankart çalışmalarının yanı sıra kendi yaşamında da izlerini taşıdığın göçmenlik hikâyeleri ile domestik nitelikteki dikiş tekniğini ve tekstil materyallerini tercih etmen arasındaki bağlantıdan söz edebilir misin?
10 yıldır farklı ülkelerde belli aralıklarla yapmış olduğum pankart atölyelerinde amacım farklı konumları görme, kabul etme, yüz yüze bir üretim ortamı yaratmak üzerinden şekilleniyor. Süreç içinde farklı sosyolojik ve ekonomik geçmişe sahip katılımcıların içinde yaşadıkları baskı toplumundaki deneyimleri ve isyanlarının kadın olarak hayatta ilerlemeye dair düşünce ve hayallerini konuşuyoruz. İsyanlarımızı, hayallerimizi, arzu ve taleplerimizi kumaşlara işliyoruz. Fikirlerimiz pankart formunda bir araya geliyor ve kamusal alana çıkıyor. Bireysel üretimlerimde de göç önemli konulardan biri. Kullandığım kumaşın katlanması, küçülmesi, taşınması ve başka bir mekânda açılıp büyümesi de göçer olmakla bağlantılı.
‘Feminist sanattan her zaman etkilendim’
Kadın bedeni, kimliği, toplumsal roller ve cinsiyetçi kalıplar senin ana temaların sayılır. Feminist sanat altında baktığımızda, bireysel duruşunla genel üretim eğilimlerin arasındaki köprüyü ne şekilde okuyabiliriz?
Feminist sanat üretimlerinden her zaman etkilendim. İşlerde ilham verici farklı ifade yöntemleriyle karşılaşıyorum. Çoğunlukla domestik algılanan bir yöntem olan kumaş ve dikiş çok kuvvetli feminist eleştiriler için bir yöntem olmuştur. Benim de kumaşı kullanma kararım da buna dayanır. İlk başlarda tekstil üreticilerinin artıkları ve hazır malzemelerle çalışmaya başladım. Paletimi bulduğum malzemeler belirliyordu. Daha sonra çalışması zor çok ince tüllere geçtim. Konularım ise çoğunlukla basmakalıp cinsiyetçi ve sınıfsal fikirlere karşı direnen hikâyelerdir. Kendi deneyimlerimi, rüyalarımı, farklı ruh hallerini, fantastikleri, sıra dışı, gerçeküstü figürlerimi kumaşlara işliyorum.
‘Kaynayan kazanlardan renklerimi buluyorum’
Temel malzemen kumaş ve üzerine yaptığın müdahale materyalleri olarak seninle özdeşleşmiş durumda. Pratiğine hakim olan transparan, uçuşan, hafif, narin ve yok olmaya müsait biçimsel yapıyı kadınlıkla ilişkilendirebilir miyiz?
Evet, kullandığım ince pamuklu uçucu tüller; her yere taşınır, hafif, transparan, dokunma hissi yaratan, mekâna göre şekil alabilen, ışığın ve rüzgârın etkisi altında kalan ama tüm kırılganlığına rağmen ağır hikâyeleri üzerinde taşıyabilen ve kendine mekân yaratan güçlü bir malzeme. Son yıllarda çeşitli doğal malzemelerle kendi renklerimi bulmaya çalışmam, bir cadı gibi kaynayan kazanlar ve fikirlerle ilerliyor