Malta’ya yapılan dostluk ziyaretinin ardından, Yavuz zırhlısı, Kocatepe ve Zafer muhripleri ile İnönü ve Sakarya denizaltılarından oluşan Türk filosu, 30 Kasım 1936’da Atina Pire Limanı’na halat bağladı. Yunan Kralı Georgios, filoyu karşılamak için oradaydı ama aynı zamanda binlerce kişiden oluşan coşkulu bir kitle de vardı limanda. Türk mürettebatı şaşkınlık içindeydi. Gemilere doğru Türkçe sesleniyorlardı.
İzmirli var mı, Karamanlı var mı, Aydınlı var mı? Sonra gemilere çıktı o insanlar. Aradıklarını bulanlar, hiç tanımadıkları hemşehrilerine sarılıp ağlıyorlar, ortak bir tanıdık bulmaya çalışıyorlardı.
1923 Türk-Yunan mübadelesinin yerlerinden yurtlarından ettiği Anadolu insanlarıydı onlar.
30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan ve 1 Mayıs 1923’te başlayan mübadeleyle yaklaşık 2 milyon kişi, yüzlerce hatta binlerce yıldır yaşadıkları yerlerden uzaklaştırılıp hiç tanımadıkları topraklarda yeni bir hayat kurmak zorunda bırakıldı. Kayıtlar pek net olmasa da Türkiye’ye Yunanistan’dan yaklaşık 500 bin mübadil geldi. Ama, Yunanistan’ın yükü çok daha ağırdı. Kimine göre 1,2 milyon, kimine göre de 1,5 milyon mübadil gitmişti Anadolu’dan Yunanistan’a.
Atina’da yaşayan bir dostum, o günlerde Yunanistan’da yaşanan kaosu “Mübadeleden önce Atina’nın nüfusu 200 bin civarındaydı. Mübadele bittiğinde ise kentte 1 milyon insan yaşıyordu” şeklinde anlatmıştı. Mübadil çadırları, Akropolis’in (Parthenon) çevresini bile doldurmuştu. Hatta Atina Tiyatrosu’nun locaları bile Anadolu’dan gelen mübadillerle dolup taşmıştı.
Tanıdık isimler!
Elbette zaman içinde kendi düzenlerini buldular, başlarını sokacak bir yuva sahibi oldular; ama üzerinden geçen doksan küsur yıla rağmen bugün bile hatıralarından hiç kopmadılar, geldikleri yerleri hiç unutmadılar. Mesela; İzmir’den gidenler, kendi semtlerini kurup adını Nea Smirni koydular. Nea Smirni’nin sokakları da hep tanıdık isimlerdir. Koukloudza (Kokluca), Kordeliou (Karşıyaka), Aidinou (Aydın), Mpournova (Bornova), Pergamon (Bergama), Paradisou (Şirinyer, Buca), Magnisias (Manisa), Adramittou (Edremit) onlardan sadece birkaçı.
Üzerinden bunca yıl geçtikten sonra “Bu yaşananlara kim sebep oldu?” diyerek suçlu aramak belki işgüzarlık olur, ama İlber Ortaylı Hoca bir makalesinde mübadeleyi Venizelos’un istediğini dile getirmiş, “Yunanistan’ı kalabalıklaştırmak için Anadolu’daki Helen nüfusu istedi. Büyük devletleri de buna ikna etti ve Türkiye de bunu kabul etmek zorunda kaldı” şeklinde bir not düşmüştü.
Tabii ki, Yunanistan’dan Anadolu’ya gelen mübadiller de zor günler yaşadı. Ama zaten, Anadolu tarihi göçlerle doludur. Kısacası, antrenmanlıyız. İlber Ortaylı Hoca, bu konuyu “1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nden (93 Harbi) beri Balkanlar’dan muhacir kabul ediyoruz. Bizim göçmen kabul etme alışkanlığımızın etkisiyle Yunanistan’a göre sorunları daha çabuk hallettik” sözleriyle anlatmış.
Yazımızı, yine İlber Hoca’nın sözleriyle bitirelim. “Her mübadele bir yaradır. İzi kalır...”
Allah, kimseyi yerinden yurdundan etmesin.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024