Kendine özgü davranışları ya da karakteriyle başkalarından ayrılan özel kimseler için kullanılan nevi şahsına münhasır tabirini çok severim. Bu haftaki konuğum Hazal Türesan’ın tam da böyle biri olduğunu bilhassa vurgulamak istedim. Bu röportajı okuyunca onu tanımlarken niye bu tabiri kullandığımı daha da iyi anlayacaksınız.
23 yaşında en mutlu olacağı mesleğin ne olduğuna karar verince Uluslararası İlişkiler bölümündeki eğitimini üçüncü sınıfta bırakıp konservatuvar sınavlarına giren Hazal Türesan, üçüncü sezonundaki “Küvetteki Gelinler”in yanı sıra prömiyerini yeni yapan ve 18 Şubat’ta Baba Sahne’de seyirci karşısına çıkacak Vigor Kültür Sanat ve Kumbaracı50’nin “Salıncak” adlı tiyatro oyununun da yıldızı. Dizi çekimlerinin yapıldığı Adana ve tiyatro oyunları nedeniyle İstanbul arasında mekik dokuyan Türesan’la keyifli bir röportaj yaptık.
Şu anda “Salıncak”la sahnedesiniz “Küvetteki Gelinler” oyunu devam ediyor. Size “Bu oyunlarda olmalıyım” dedirten ne oldu?
Metinler, reji fikirleri ve oyuncuları. Tarzları birbirinden çok farklı, taban tabana zıt rejilere dayalı iki oyun. “Küvetteki Gelinler” üçüncü sezonunda. Küvette ölü bulunan üç kadının hikâyesi. Erdal Beşikçioğlu rejisiyle Naz Göktan, Selin Zafertepe ve ben sahnede üç kadın, içi su dolu küvetlerde oynuyoruz… Performatif, 65 dakika nabzın hep yüksek olduğu bir oyun. “Salıncak” Gülhan Kadim’in yazıp yönettiği, Yiğit Sertdemir ile oynadığımız, duygularımızı ön plana çıkaran, sakin, mesafeli, karanlığının içinde mutlu bir oyun. Prömiyerini yeni yaptı. Bu kadar farklı iki oyunla sahnede olmanın zevkini ise gerçekten anlatamam size. O kadar şanslıyım ki.
“Salıncak” aynı evde yaşayan orta yaşlarına gelmiş iki kardeşin bağımlı ilişkileri, geçmişte yaşanmışlıklar etrafında bir hikâye. Kardeşiniz var mı? Varsa kuvvetli bir bağınız var mı? Günümüzde aile ilişkilerine bir mesaj var mı oyunda?
Son sorunuzdan başlayayım. Herhangi bir mesaj kaygısı taşımıyor oyunumuz. Yani “Kime ne verecek?” ya da “Ne etki etti bana bu oyun?” sorularını kapıda bırakıp girmek gerekiyor salona. Bir gözetleme, bir duruma şahit olma halini vadediyor. Gülhan Kadim’in yazdığı metinde ve rejisinde gerçek olma, orada, o anda olma hâli hakim. Yiğit Sertdemir ve ben Kerem ve Bahar adlı iki kardeşi oynuyoruz. Birbirini gerçekten çok seven iki kardeşin, üstü örtülmüş, hatta sır olmuş, unutulmuş bir takım olayların hatırlanması sonrasında yaşadıkları tuhaf bağları üzerine. Görünmez, tılsımlı bağlarla bağlı olduğum bir kardeşim var. Kardeşlik, bir olmak, çok farklı insanlar olsanız da tek kalbe sahip olmak gibi.
Yüzleşme de var oyunda. Geçmişle, kendinizle yüzleşmek zor mu? Etkisi büyük mü oluyor?
Benim için hiç zor değil, çünkü kendimle çok uğraşırım. Bir ilişkide, bir davranışta bir sorun varsa önce kendime dönerim. Defolarımı bulmayı, onları dönüştürmeyi, dönüştüremezsem de onlarla nasıl hayatta kalırım ona bakmayı severim. O yüzden duvardan duvara çarpıp dağılmam. Ama “Salıncak”ta Bahar ve Kerem’in geçmişleri uyandırılmak, hatırlanmak istenecek bir geçmiş değil. Yüzleşmek, iyileşmek için önce yaralarını iyileştirmeyi öğrenmeleri gerek. İşte bu iyileşme çabasında da birbirlerinden başka kimse yok yanlarında. O yüzden onlara etkisi büyük oluyor.
“Pesketaryenim! Balık dışında et tüketmiyorum”
Sağlıklı kalmak ve fiziğinizi korumak için neler yaparsınız?
Spor yapmayı hiç sevmemekle birlikte sağlıklı olmak, yaş ilerlediğinde dayanıklı olmak ve kimseye muhtaç olmamak için yapmam gerektiğini biliyorum. Gluten, süt-süt ürünü tüketmiyorum. Ve balık dışında et tüketmiyorum. Pesketaryenim. (Hayvan eti olarak sadece balık eti tüketen vejetaryen alt grubu.)
Yurt dışında izlenen diziler daha çok kişiye ulaşma imkânı veriyor. En çok hangi ülkeden ilgi var?
Yaptığınız işin görünür olması, çok sayıda insana ulaşması ve o dizi süresi boyunca farklı milletlerden insanların aynı duyguları hissetmeleri çok büyülü. Sınırları, farklılıkları kaldırıyor ortadan. En çok ilgi İspanya, İtalya’nın yanı sıra Orta Doğu’daki ülkelerden var.
Şimdiye kadar oynadığınız film, dizi ve tiyatro eserlerinden unutamadığınız karakterler hangileri?
Her işimde karakteri çok önemsediğim ve daha önce yaptıklarıma benzememesine özen gösterdiğimden hepsi unutulmaz benim için. Ancak ikinci sezonuna dahil olduğum Yunus Ozan Korkut’un yazdığı ve yönettiği “Magarsus”daki Nuran karakteriyle tam bir ters köşe yaptım. Sanırım bugüne kadar beni en çok uğraştıran ve zorlayan karakter oldu.
Bir proje için teklif geldiğinde “evet” demeniz için olmazsa olmazlarınız nelerdir? İlk neye bakarsınız? Nasıl bir öncelik sıralamanız vardır?
Yapım, senaryo, karakter, yönetmen, kast. Tam olarak sıralama böyle.
Yeni bir dizi teklifi geldiğinde senaryoyu okur okumaz “Bu iş tutar” ya da “Tutmaz” der misiniz? Bu işlerdeki öngörüleriniz tutar mı?
Dünyadaki insan sayısı kadar zevk ve beğeni var o yüzden bunu kestirmek zor benim için. Her seferinde, ben bu işi zevkle seyreder miyim diye kendime soruyorum ve ona göre karar veriyorum.
“En mutlu olacağım meslek oyunculuktu”
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı mezunusunuz. İlk baştaki kariyer planınız oyunculuk muydu?
Her zaman ilgim vardı. Ancak 23 yaşında en mutlu olacağım mesleğin oyunculuk olduğuna karar verdim ve sınavlara girdim.
Sahne ve ekran hangisi önde geliyor?
Birlikte gidiyorlar, yarışmıyorlar. Birinin eksik olduğu şeyi diğeri tamamlıyor. Özünde oyun oynamak var ikisininde. Şartları, yapılış biçimleri, hata yapma lüksleri farklı ama günün sonunda ikisini de yapan benim ve bu bana aşırı keyif veriyor.
“Hataları üstümde tekrar tekrar deneyimletmiyorum” Bir söyleşinizde, “İnsanlara tanıştığım zaman 100 kredi veririm. Tüketebilirsin ya da istemezsen tüketme. 100 krediyi tükettiği zaman bir daha asla onunla konuşmam” demişsiniz. Hiç açtığınız krediyi tükettiği için selamı sabahı kestikleriniz oldu mu? Karşı taraf ne yaparsa kredisinden kaç puan düşersiniz?
Öyle “yalan söyledin 25 puan” ya da “bencillik ettin 17 puan” diye olmuyor tabi. İnsani bir noktada hata yapma payı veriyorum. Fark edip yapmayabilir ya da sonsuz hoş görüye sığınıp delirmiş gibi davranabilir. İşte kendimce o delirmiş hâli artık görmek istemediğime karar verip gidiyorum. Yapılan hataları üstümde tekrar tekrar deneyimletmemeyi tercih ediyorum.
“Çok sevdiğim yönetmenler var. Bağımsız filmlerinde beni neden oynatmıyorlar? Senaryosunu çok sevdiğim bir bağımsız işte oynamak istiyorum” dediğiniz 2021’den bu yana değişen bir şey oldu mu bağımsız filmlerde oynama konusunda?
Vuslat Saraçoğlu’nun yazıp yönettiği “Bildiğin Gibi Değil” adlı filmde Serdar Orçin, Alican Yücesoy ve ben üç kardeşi oynuyoruz. Hafıza üzerine, anılar üzerine bir film. İstanbul Film Festivali’nde yaptı açılışını. Nisanda vizyona girecek.
“Harry Potter serisini daha yeni okuyorum”
Son okuduğunuz kitap?
“Harry Potter” serisini yeni okuyorum daha. J. K. Rowling’in “Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı”nı okuyorum.
Dünyada görmek istediğiniz yerler?
Çok fazla yer var ama başarabilirsem bu yaz Sicilya’yı gezmek istiyorum.
Playlist’iniz var mı? En sevdiğiniz şarkıcılar ve şarkılar hangileri?
Playlistim tabii ki var ama karma karışık. Çünkü arabama binen her arkadaşım hoşlandığı şarkıyı açar sıraya alır o da kalır orada. Bir daha açtığında orada görür o şarkıyı. O tanıdıklık hissi iyi gelir insana. Ama şu aralar Bruno Mars ve Lady Gaga’dan “Die With A Smile” şarkısını sürekli dinliyorum.
Oyuncu olarak kendinizi beslemek ve geliştirmek için neler yaparsınız?
İşimiz insanlarla, duygularla, anlamakla ilgili. Etrafıma bakarım, okurum, insanları merak ederim.
“Her yere geç kalan biriyim çünkü…”
16 Ocak’taki bir Instagram paylaşımınızın altına “Ben her yere geç kalan biriyim” diye yazdınız. Daha önce “kontrol manyağıyım” diye açıklama yapan birinin genel olarak her yere geç kalmasının sebebi nedir?
Gideceği yerin zamanını da kontrol etmek istemek olabilir mi acaba? Bir yerden bir yere gitmek, o yolda yaşanacaklar, kentsel dönüşüm, dikkatsiz, bencil sürücüler, yağmur, kar, İstanbul’a yeni gelen ya da yeni gelen birini gezdiren o yüzden Üsküdar sahilde ağır ağır aracını süren sürücü, ışıkları beklemeden karşıya geçmeye karar veren yayalar, çok dalgın insanlar... Bunları kontrol edemem ki. Benim kontrol delirmişliğim işlerin hızlanması için benim elimde olan koşullarla sınırlı.
“Hayvan sevmem” diyen vicdan taşımıyordur
Hayvanlarla aranız nasıl? Evinizde baktığınız var mı?
Hayvanlardan korkmayı, ürkmeyi anlayabiliyorum ama bu soruya, “iyi değil” ya da “sevmem” diyenin vicdan da taşımadığını düşünüyorum. Sahiplendiğim dünya tatlısı bir köpeğim var, adı Zoi.
Oyuncu olmaya karar verdiğinizdeki kariyer planınız neydi? O hedefin neresindesiniz ve yeni kariyer planınız ne?
Eğer sahnede olacaksam okulunu okumaya karar verdim. Çünkü her detayını öğrenmek istedim ve uluslararası ilişkiler bölümünü üçüncü sınıfta bırakıp sınavlara girdim. Sonra İstanbul’a geldim dublaj yaptım, öğrenci çalıştırdım ve bir süre sonra sektöre girdim. İyi oyuncular, iyi yönetmenler ve iyi ekiplerle çalışıyorum tiyatro, sinema ve dizilerde. Dublaja da devam ediyorum. Adım adım, öğreneceğim şeylerin asla bitmeyeceğini bilerek devam ediyorum iyi bir oyuncu olma yolunda. Yani bu yolculuğa bakarsam yanıma çok şey katarak, daha da iyisinin var olduğunu bilerek sakince ilerliyorum.
Özay Şendir
Avrupa’nın kapıları ve silahlı kuvvetler…
16 Şubat 2025
Abbas Güçlü
Emniyet şeridi!
16 Şubat 2025
Zeynep Aktaş
Altın hızlı koştu fonlar sıkı takipte
16 Şubat 2025
Güldener Sonumut
Münih’te Avrupa’ya sorumluluk çağrısı
16 Şubat 2025
Mehmet Tez
Haftanın albümü: Sharon Van Etten & The Attachment Theory
16 Şubat 2025