Merhaba dostlar; bugün 13. yüzyıl dünyasının bağnaz yapısını önemli ölçüde etkileyen iki portre arasında bağ kurmaya gayret edeceğiz. Bu iki portreden birincisi, 1182’de İtalya’nın Asisi şehrinde doğan ve Doğu dünyasına yaptığı seyahat sonrasında 1226’da Asisi’de vuslata kavuşan Aziz Fransisco; ikincisi ise 1185’te İran’ın Tebriz şehrinde doğan ve 1246’da Konya’dan ayrıldıktan sonra nerede Yaradan’ın vuslatına kavuştuğu (öldüğü) henüz bilinmeyen Şems-i Tebrizi.
Aziz Fransisco maddeye ilişkin tüm materyalleri hayatından çıkararak yaşamı boyunca fakirlere yardım etmek için büyük çaba göstermiş, tüm insanoğlunu koşulsuzca sevebilecek yüksekliğe ulaşmak için ibadet eden bir yaşam sürmüş ve bu yaşamı öğütlemiştir. Üzerinde sadece koyu deve tüyü renginde olan bir elbiseyle Asisi’de ve seyahat ettiği yerlerde vaazlar vererek bakışları üzerine çekmiştir. Deve tüyü rengi ve anahtar onun sembolleri olup kendisinden sonra başta Kapuçin rahipleri olmak üzere birçok topluluğa ilham kaynağı olmuştur. Bir kahve türü olan cappuccino isminin kökeni de bu rahiplerin kıyafetlerinin renginden gelir.
Sembollerin dili
Şems-i Tebrizi de 1244’te Konya’ya vardığında üzerindeki deve tüyünden yapılmış kahverengi kıyafeti ve boynunda asılı kilidinden başka hiçbir mal varlığına sahip değildi. Anahtar gerek mistisizm gerekse sufizmde “evrensel yasaları uygulamak isteyen ruhsal yolcunun gittiği yol”u ifade eder. Şems-i Tebrizi boynundaki kilit için “Yaradan’ın hazineleri yıkık gönüllerdedir; benim vücudumun içinde yani gönlümde öyle bir hazine saklı ki bu hazineyi açacak bir anahtarı arıyorum” der.
Aziz Fransisco ile Şems-i Tebrizi arasında üç yıllık yaş farkı vardır. Aziz Fransisco’nun Şems ile görüşme imkanı olmamasına rağmen öğrencilerinden birisiyle 1245 yılı içerisinde Şems-i Tebrizi’nin Halep’te tanışmış olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Şems’in Konya’dan değil, Hz. Mevlana’dan ilk ayrılığından sonra Halep’e gittiğini biliyoruz. Hz. Mevlana oğlu Sultan Veled’i Şems’i bulması için değil, bu ayrılıktan sonra aşka dair hangi aşamada olduğunun raporunu vermesi ve böylece geri dönmesi gerektiğini söylemesi için gönderdiğinde oğluna, “Şems’i bir handa Hıristiyan bir gençle satranç oynarken bulacaksın” diye adres verir.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi Sultan Veled, Şems’i satranç oynarken bulur. Şems pişme vakti geldiğini Sultan Veled’in yüzüne bakarak anlar ve Konya’ya döner. Şems’le satranç oynayan bu Hıristiyan genç Aziz Fransisco’nun öğrencilerinden birisidir. Şems’le çağdaş olan Aziz Fransisco’nun birbirlerinden gıyaben de olsa haberdar olmalarının göstergelerinden birisi Şems’in serpuşu ile kardinallerin başlarına giydikleri şapkanın sembol dilince benzerliğidir.
Fransisken kiliselerinde Hz. İsa ikona ve fresklerinde Hz. İsa’nın sol eli avuç içi dışa (arkaya), sağ el avuç içi ise içe (ön tarafa) dönük gösterilir. Bu şekilde Hz. İsa görsellerinin Anadolu’daki tek örneği Sümela Manastırı’nda görülür. Hz. İsa’nın bir anlamda yukarı ve aşağıyı veya ön ve arka yönleri ifade eden el işaretleri bize Mevlevi dervişlerin sema ederken sol el içi aşağı, sağ el içi yukarı bakacak/duracak şekilde tutarak dönüşlerini hatırlatır.
Hz. Mevlana’ya sema etmesini gösteren ve akabinde öğütleyen kişinin Şems-i Tebrizi olduğunu biliyoruz. Semanın bu formatı ile Kapuçin rahiplerinin Hz. İsa’yı farklı yönleri işaret eden elleriyle resmetmelerinin benzerliği Şems ile Fransisco arasında bağ kurmamızı sağlıyor. Batı’da gül-haç kardeşliği, Doğu’da ise gül-bülbül dostluğu görülür. Gül Hıristiyan sembol dilinde Hz İsa’yı, İslam sembol dilinde ise Hz. Muhammed’i işaret eder.
Yaradan’ın nişaneleri
Aziz Fransisco’nun ettiği duadan bir bölüm şöyle: “Tanrım beni senin barışının bir aracı yap; nefretin olduğu yerde barış tohumları atayım. Huzursuzluğun olduğu yerde birlik, şüphenin olduğu yerde inanç, karanlığın olduğu yerde ışık olayım. Ey yüce Tanrım, sen lütfet ki teselli edilmeyi, anlaşılmayı ve sevilmeyi talep etmeyeyim; teselli etmeyi, anlamayı ve sevmeyi talep ettiğim kadar.”
Şems-i Tebrizi ise şöyle der: “Öyle bir söz söyle ki cümlelerin dosta düşmana gül olsun. Her nefes alışın sevgiliye yalvarış olsun. Öyle bir iş yap ki yaptıkların herkese ibret olsun. Ve her yaptığın iş sevgiliye (Yaradan’a) miraç olsun.”
Fransiskenler “brother sun-sister moon” kavramını kullanırlar, yani erkek kardeşler “güneş”, kız kardeşler ise “ay”la sembolize edilir. Şems için de kadınlık-erkeklik teferruatlarının ortadan kaldırılması esastır.
Her şey ve herkes yalnızca bir olan Yaradan’ın nişaneleridir. Nişanelerle nişanlananların düğünleri, “vuslatları” çok görkemli olur. Yaşarken vuslata erebilenlere merhaba. n
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024