İnsanoğlu avcı toplayıcılıktan yerleşik yaşam şekline geçtiği günden itibaren gökyüzünün ve tabiatın sırlarını çözmek durumunda kalmıştır. Neolitik dönem olarak adlandırılan bu yerleşik hayat biçimi serüveni boyunca bir kısım topluluklar göçebe, bir kısım topluluklar yarı göçebe, diğer bir grup ise yerleşik topluluklar olarak görüleceklerdir.
Dünya uygarlıklar tarihinde insanoğlunun en başarılı şekilde yerleşik hayata ilk geçtiği coğrafya elbette Anadolu’dur. Keza koç, koyun, keçi ve at Anadolu’da evcilleştirilmiştir. Öte yandan gökyüzünde ve yeryüzünde meydana gelen tabiat olaylarının nedenine dair bilimsel soruların sorulduğu ilk yer de Anadolu’dur. Tales, Anaksimenes, Anaksiganos ve Heraklitos bu sürecin M.Ö. 6. yüzyıldaki öncü Anadolulu hemşerileridir.
Önemli günler
Diyarbakır yakınlarındaki Çayönü, Konya’nın yanı başındaki Çatalhöyük, Burdur Hacılar ve daha onlarca neolitik yerleşke ile boy gösteren ilk yerleşik hayatın mensupları tabiatın sırlarını ve gökyüzünün hareketlerini o denli başarılı bir şekilde çözümleyeceklerdir ki bu dönemi takip eden bin yıllar boyunca Anadolu insanı güneşe, aya dayalı takvimler ve tabiat olaylarına indirgenen yaşamsal öneme sahip günleri tespit edecektir. 21 Mart, 22 Aralık gibi güneşe endeksli ekinoks günlerinin değer ve önemi bu insanlarca bayram olarak özel ritüellerle kutlanacaktır. Keza 6 Mayıs dini içerikli bir takvim olmakla birlikte tarıma ve hayvancılığa dayalı toplumlar tarafından anlamlandırılacaktır.
Anadolu’nun ay tanrıçası Selene’nin hayal dünyasındaki atası Sin olup Harran ilk önemli Sin mabedinin merkeziydi. Ayın üçlek durumu kadınların üçleklikleri ile hamile kalmayan kadın (hilal), hamile kalan kadın (dolunay), doğum yapan kadın (yarımay) ve akabinde özellikle Hıristiyanlık içerisinde Meryem Ana’ya yönelik olarak kadın ay tanrıçası Sin ve ardılı Selene’nin selefi durumunda arkaik dişilik kadın bakire ve ana ile yeni bir üçlekliğe kavuşacaktır.
Ayın hareketlerine göre bakışlarını gökyüzüne çeviren toplumların yapmış oldukları takvim 13 aydan ibarettir. Her döngü 28 veya 29 gün olarak tespit edildiğinden dolayı bir yıl 13 aydan ibaretti. Bakışların eril kimlikli olan güneşe yönelik ölçümlerinde ise bir yıl 12 aya bölünmüştür ve bir yılın 365 gün 6 saat olarak tespit edildiği bir ölçümü İznikli Hiparkus yapmıştır.
Takvime müdahale
Hiparkus bu takvimini Jül Sezar için yapar. Ve onun takviminde ilk ay mart ayı olarak belirlenir. Dolayısıyla son ay günümüzde olduğu gibi aralık değil, şubat ayıydı. Batı lisanına göre ele alırsak ilk ay march (savaş tanrısı Mars - Ares’in ayı), ikinci ay april (aşk tanrıçası Venüs’ün ayı), üçüncü ay may (ana tanrıça ayı), dördüncü ay june (Hera’nın ayı), beşinci ay july (takvimi yaptırtan İmparotor Jül Sezar’ın ayı), altıncı ay ise august (Sezar sonrası imparator olan Agustus’un ayı)... Hiparkus bu ilk altı ayı 40’ar gün olarak belirlemişti. Geriye kalan aylar ise 31 gün çekmekteydi. Bir anlamda son ay olan şubat 32 günden ibaretti.
Takvimi Hiparkus’a yaptırtan Sezar, kendi adını verdiği ayın 30 çekmesine tahammül edemeyerek son ay olan şubattan (february) bir günü megalomanca alarak kendi ayı olan temmuza (july) ekletti. Sezar’ın ölümünden sonra Agustus imparator olur, hem de tanrısal kimlikle. Onun Sezar’dan neyi eksikti? O da kendi adını verdiği aya zavallı son ay olan şubattan bir gün alarak ekletti. Böylece temmuz ve ağustos ayları sıralamanın dışında 31 gün çekerken şubat her artık yılda bir defa 29’a düşürüldü. Şayet bir başka megaloman imparator gelseydi sanırım şubat diye bir ay kalmayacaktı.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024