Merhaba dostlar; Safranbolu ve kısmen Amasya haricinde geleneksel mimari üslubunu koruyabilmiş bir başka kadim yerleşkeye seyahat edememenin üzüntüsünü Anadolu’yu bilen her gezgin yaşamaktadır. Başta İstanbul, Kars, Mardin, Antakya, Edirne, Bursa, Konya, Kastamonu, Trabzon olmak üzere Anadolu’nun derin kültürel tarihinde önemli yeri olan birçok yerleşke mimari biçim ve içeriğini, eşdeyişle kimlik ve karakterini kaybetmiş durumdadır.
Anadolu’nun her bölgesinde kültürel miras örneklerinin belirli bir biçim ve içeriği vardır. Dini, sivil, ticari ve askeri mimari yapılar ait oldukları şehir merkezlerinin ana unsurlarıdır. Gerek Anadolu’nun yerel halkları gerekse Anadolu’yu yeni yurt edinen tüm milletler tarihi süreç içinde kendi kimliklerine ve inançsal dairelerine göre yapılar inşa etmişlerdir.
Doğaya saplanan hançer
Şehirler canlı organizmalar gibidir ve kendi dokusunda yaşayan insana karakterini empoze eder. Her insan, yaşadığı şehrin karakterine uygun yaşamalıdır; bu ise o şehrin tüm anıtsal kültürel miras örneklerini tarihsel-toplumsal açıdan bilmesi ve korumasıyla mümkündür. Şehre yerleşen herhangi yeni biri şayet o şehri tanıyamaz ise şehrin kısa bir süre sonra kentleşmesine sebep olur. Kent ile şehir iç içe olmamalıdır; Anadolu şehirlerinin talihsizliği ne yazık ki bu yönde olmuştur.
Her kadim şehir mimari, sanat, edebiyat alanlarında birçok sanatçı ve düşünür yetiştirir ve onların katkılarıyla şehirler yeni kimliklerini, geçmiş miraslarıyla bağ kurarak oluştururlar. Bu nedenle ve bağlamda bir şehir şayet kimliksiz, üslupsuz, ucube yapılarla hem de plansız projesiz donatılıyorsa artık bu şehir ölüyor demektir. Anadolu’da bu şekilde onlarca şehir, yüzlerce kasaba, binlerce köy öldürülmüştür. Şehir şehir gibi olmalı, kasaba kasaba gibi, köy ise köy gibi olmalı. Ama şehirler, kasabalar hatta köyler bile kentleşmiş durumda. Hem de doğayı pervasızca yok etme pahasına.
Başta Karadeniz olmak üzere geleneksel sivil mimari örnekleri yok denecek kadar az. Çamlıhemşin ile Çat Vadisi arası dışında ne yaylalar yayla gibi ne de kıyılar kıyı gibi. Kent mimari yapıları denizlere, yaylalara, adeta doğaya saplanmış birer hançer gibi.
Oysaki Hipodamus adlı Anadolulu (Miletli) mimarımız dünyada ilk kez ızgara planlı şehir mimari düzenlemesini tasarladı; birbirini dik kesen geniş ve uzun caddeleri olan şehir planlamasının ilk örneğini Miletos ve Priene’de verdi. Günümüz New York şehrinin planı Hipodamus yani Anadolu kökenlidir. Öte yandan İyon, Korint ve İmpost - Kapital (sadece Ayasofya’ya özgü) sütun başlarının ilk örnekleri yine Anadolu’da verilmiştir.
Mimar İsadorus, Tigran, Mimar Sinan, Sedefkar Mehmet Ağa, Kemalettin Bey ve Vedat Tek başta olmak üzere yüzlerce Anadolulu mimar Anadolu’nun günümüzdeki halini hiç görmek istemezlerdi düşüncesindeyim. Şaheser yapılarının ucube binalar arasında sıkışıp kaldıklarını veya yok edilmiş olduklarını hayal etmemişlerdir. Ehliyetsiz belediye yöneticileri ve şehir karakterini sindirememiş insanlar onların mükemmel eserlerini ya yok ettiler ya da kent mimari yapılarıyla bütünsel doku görselliğini kestiler.
Eski doku korunmalı
Umarım her kadim Anadolu şehrini sanat ve felsefi yönü derin bir yönetici adayı yönetmeye talip olur. Özellikle Kars ve Edirne gibi şehirler her şeye rağmen kurtarılabilir durumdadır. Batılıların “old city” dedikleri eski şehir dokusu korunmalıdır. Kentler bu eski şehir yapıları topluluğunun dışına inşa edilmelidir. Platon’un dediği gibi “Bir şehri sanat yönü çok yüksek olan insanlar yönetmelidir”. Aksi halde Kars’ta saat kulesini eski diye yıkarız, Diyarbakır surlarını şehre hava gelmiyor diye dinamitlerle patlatırız, İstanbul’da Vatan Caddesi’ni açacağız diye onlarca medreseyi yerle bir ederiz, Antakya’da Roma köprüsünü havaya uçururuz.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024