Merhaba dostlar; Roma İmparatorluğu batı kökenli olmakla birlikte M.Ö. 1. yüzyılda Anadolu’ya bakışlarını çevirdikten yalnızca 200 yıl sonra Anadolu’nun göz bebeği İstanbul’u Roma şehri yerine imparatorluğun başkenti yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ise doğu kökenli olup İstanbul’un fethiyle merkezini Edirne’den İstanbul’a taşıyarak bir anlamda Roma’yı izlemiştir.
Doğunun ve batının en güçlü imparatorlukları Anadolu’yu yurt edinmekle kalmamış, aynı zamanda Anadolu’ya kültürlerini, geleneklerini, adetlerini taşımışlardır. Her iki imparatorluk da dini, sivil, askeri ve ticari mimari eserleriyle Anadolu’yu başta İstanbul olmak üzere donatmıştır. Keza İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet kendisini sıfatlandırırken “Ben hem kayzerim hem de sultanım. İki denizin, üç kıtanın hakimi artık benim” demiştir.
Fatih döneminde Osmanlı sınırları elbette iki deniz ve üç kıtayı kapsamıyordu (III. Murat döneminde bu gerçekleşecektir). Fatih, İstanbul’un fethiyle Doğu Roma İmparatorluğu’na son vermenin ötesinde Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı olduğunu adeta ilan etmiştir. Eş deyişle Osmanlı İmparatorluğu Fatih’le birlikte Roma’nın geçmişte sahip olduğu coğrafi sınırlarda hak iddia eder. Bu nedenle Fatih “İki denizin, üç kıtanın yeni hakimi yani mirasçısı benim” der.
Görkemli eserler
Her iki imparatorluğun da çıkış yerleri doğu - batı eksenli olmakla birlikte dünya kültürel mirasına birbirlerini takip ederek kazandırdıkları yapı hamamlardır. Suyun dışarıda ısıtılarak iç mekana taşınması yoluyla yıkanılan yerler ilk çağ dünyasında görülür. Lakin iç mekanda yaratılan boşluk içerisinde ısıtılarak elde edilen sıcak suyla birlikte klasik anlam ve kullanımda hamam mimarisinin ilk örnekleri verilir.
Zamanla Romalılar için günlük hayatın vazgeçilmez bir unsuru haline gelen hamamlar mimari anlamda gelişim gösterir. Hamamlar soğuk, ılık ve sıcaklık bölümleriyle yıkanılan yer olmakla kalmamış, aynı zamanda siyaset yapılan, ticari anlaşmaların görüşüldüğü, spor ve jimnastik aktiviteleriyle donanımlı bir kompleks haline gelmişlerdir.
Bir Romalı için günün öğleden sonrası kesinlikle hamamda geçirilirdi. Kadın ve erkekler günün belli saatlerinde hamama giderlerdi. Tabii daha çok erkeklerin hizmetine sunulan hamamlar, erkeklerin ihtiyaçlarına göre mimari anlamda şekillenmiştir. Özellikle imparatorluk hamamları adıyla inşa edilen hamamlar günümüzde bir futbol sahasının 14 katı büyüklüğündeydi. Anadolu’a Sagalasos, Miletos, Efes, Aspendos, Konstantinapolis başta olmak üzere onlarca hamam görülür. Çünkü bir Roma şehrinin olmazsa olmaz yapı unsurlarının başında hamam gelir. Hamamlara ve şehre su taşıyan su kemerleri de en az hamamlar kadar görkemli eserlerdir.
Hayatımızdaki yeri
Hamam mimari yapılarına ateşle birlikte sıcak suyu Romalılar getirmiş olmakla birlikte hamam kültürünü devam ettiren Osmanlı olacaktır. Roma Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra hamam kültürü çok önemli bir şekilde günlük hayattaki yerini kaybetmiştir ancak Osmanlı ile birlikte su hamam içerisinde yeniden ateşle buluşarak eski görkemli günlerine devam edecektir. Öyle ki her küllliye inşaatında ilkin hamam inşa eder Osmanlı. Külliye inşaatında çalışanlar iş bitiminde yıkansınlar diye... Halk kültüründe gelin hamamı, damat hamamı, kırk hamamı, asker hamamı, lohusa hamamı yanı sıra Bursa’daki Hatice Sultan Hamamı’nda olduğu gibi “adak” hamamı olarak da kabul görmüşlerdir.
Hamamlara ve hamam kültürünün yeniden günlük hayatımızdaki yerini alması konusundaki katkılarından dolayı Anadolu kültür tarihi adına Bocchi firmasına teşekkür ederim. Roma ve Osmanlı hamamlarını belgesel niteliğinde tanıtarak
yeniden günlük hayata katmaya dair katkıları için...
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024