Koronavirüs dünyada ve Türkiye’de yayılıyor. İnsanların salgına karşı evde kalabilmesi için yaşamını sürdüreceği gelir temin edilmeli. Ancak bu katkılar toplumda kılcal damarlara inmeli.
Küresel virüs salgını doğudan batıya hızlı ilerliyor. En batıdaki ABD en fazla vakanın görüldüğü ülke oldu. ABD’nin sağlık sisteminde parası olan tedavi görüyor. Obamacare ile fakirlere sağlık hizmetinin verilmesi, Trump’ın iktidara gelmesiyle rafa kalkıp, sosyal mesafe uygulamasına geç geçince ABD manşete çıktı!
Fed ve Trump yönetimi tüm silahları ateşleyerek ekonomi tarafını ayakta tutmaya çalışsa da piyasalardaki endişeleri azaltabilmiş değiller. Tüm dünya finansal piyasalarının odağında ABD var! Orası toparlamadan diğer piyasaların toparlaması da zor görünüyor.
Gelir desteği olabilir
Bizde de “evde kal” çağrıları çok geç de olsa karşılık bulsa da yayılım İtalya gibi hızlı seyir izliyor. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmediği için nasıl bir seyir izleyeceğini kestirmek zorlaşıyor. Ancak önümüzdeki 1 - 2 hafta oldukça kritik. Sokağa çıkma yasağını ekonominin çarkları dönmesi için koymuyorsak, insanların evlerine ekmek götürmek için mecburen sokağa çıktığı bir durumdaysak bu yayılımı önlememiz de hayli zorlaşacak.
Küresel tedarik zincirindeki kırılmaların benzerleri bizde de yaşanmaya başlıyor. Belki hep birlikte evde kalsak, bunu daha az hissedeceğiz. Ancak insanların evde kalabilmesi için yaşamlarını sürdürebilecekleri gelirin temin edilmesi, ya da mecburi ödemelerin bir kısmının ötelenmesi gerekli. Açıklanan paketlerle, büyükşehir belediyelerinin aldıkları kararlarla bazı zorunlu hizmet ödemeleri erteleniyor. Ama bunun yeterli olmayacağı hissediliyor.
İnsanların endişelerinin azalması için kamunun doğrudan gelir desteğine ihtiyaç duyuluyor. Bunu er geç yapmak zorunda kalabiliriz. Ancak bunun için kaynaklarımız kısıtlı.
Şirketlere verilirse...
Kamu desteğinin nasıl yapılacağına dair bir çok öneri dillendiriliyor. Nihayetinde Merkez Bankası kaynaklarına başvurulacak. Bunun çok da gecikmeden yapılması, ancak yapılırken çok temel noktalara dikkat edilmesi gerekiyor. Bu desteklerin doğrudan ihtiyaç sahiplerine, kıt gelirlerini kaybeden kayıtlı ve kayıtsız işsizlere ödenmesi gerekir.
İşsizlik fonu bu günler için değil miydi? Verilecek katkıların “kılcal damarlara” inmiş olması gerekir. Şirketlere verilmesi durumunda ne kadarlık kaynağın kılcal damarlara ineceğini kestirmek hayli zor.
Şirketler için de KDV alacaklarının ödenmesi veya daha önceden de dile getirmiş olduğum gibi tahvil/bono verilerek hem şirketlerin bu bonoları bankacılık sistemine teminat vermesi ya da ters repo işlemi ile ihtiyaç duydukları nakde ulaşmaları sağlanabilir.
Şirketlerin, bireylerin kamudan alacaklarının da en kısa zamanda ödenmesi ile de onlara ek likidite imkânı yaratılabilir, yaratılmalıdır da. Evet, sonunda salgının ekonomik yükünün önemli kısmı kamuya yüklenecek. Ancak toplumsal düzeni koruyabilmek, insanların geleceğe dair umutlarını koruyabilmek adına bu konuda hep birlikte bu yükü üstleneceğiz.
KORONA VERGİSİ YERİNE ‘ÖZEL’ TAHVİL İHRACI
Hepimizin içinde bulunulan ortamda, geleceğe ve ekonomiye dair endişeleri var. Bunların hepsini para vererek belki çözmek mümkün değil. Ancak tıpkı gelişmiş ülkelerin yaptığına benzer (o büyüklüklerde olmasa da!) güven adımlarına ihtiyaç var!
Bu adımların bölük pörçük; kızgın sacın üzerine düşen bir damla misali; buhar olup uçmamaları için derli toplu, büyük bir paket halinde açıklanmasında da büyük fayda var. Ve yine bu paketin konut kredisi peşinatındaki indirim gibi en düşük gelir seviyesindeki insanları ilgilendirmeyen önlemler içermemesine, dükkânını açtığında ‘evde kal’ çağrısına uyan insanlar nedeniyle siftah dahi yapamadan evine dönen esnafa, özellikle servis sektöründeki çalışanlara doğrudan ulaşacak şekilde olması gerekir.
Güveni koruyalım
Bu amaçla bir “korona vergisi” getirmek de düşünülüyor olabilir. Ancak bunun yeni bir “güven erozyonu” oluşturması riskini de göz ardı etmemek şart! Hep söylerim, ekonomileri çalıştıran tek şey “güvendir”! Ona halel getirmemek ilk şarttır. Güven kayboldu mu, bazen hiç geri gelmez, bazen de yerine gelmesi çok çok uzun zaman alır. Bugünlerde bunun mutlaka akılda bulundurulması gerekir. Korona vergisi yerine uzun vadeli özel tertip, vergi istisnası olan tahvil ihracı yoluna da gidilebilir.
Hangi yol izlenirse izlensin, kamu eliyle sağlanacak gelir desteklerinin mutlaka şeffaflıkla, kılcal damarlara inecek, gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaşacak şekilde dağıtılması gerekir.
Petrol 10 dolar olursa yırtar mıyız?
Geçen hafta içinde Brent petrol fiyatında 24.18 varil/dolar ile yeni düşük görüldü.
Salgın nedeniyle evinden çıkamayan insanlık, petrol tüket(e)miyor. Petrol üretimi ve fiyat savaşı devam ederken, petrol depolama tesisleri dolmaya başladı. Salgın birkaç hafta daha devam ederse tüm tanklar ağzına kadar petrol dolacak. Sonra petrol kuyularında üretim mecburen duracak.
Bize iyi ama...
Hal böyle olunca nisanda petrol fiyatının 10 dolara düşeceğine dair tahminler başladı. Yılın ikinci çeyreği 14 - 15 dolar ortalama ile geçebileceğine dair tahminler uçuşuyor.
Petrol fiyatlarının düşmesi ülkemiz adına iyi bir haber. Ancak bunun bizde de duraksayan ekonomi nedeniyle bize çok da faydası olmayacak.
Her 10 dolarlık düşüş petrol faturamızı 4 milyar dolar düşürüyor şeklinde Babacan zamanından kalma bir bilgimiz var. Ancak bu durum çalışan bir ekonomi için geçerli. Duraksayan, bir ekonomide fiyat ne olursa olsun, talep azalıyor. Buna bağlı olarak da faturamız düşüyor. Bunun yanı sıra turizm sektörünün bu yıl kendine zor geleceğini de göz önüne aldığımızda petrolde sağlayacağımız tasarruf, ne yazık ki diğer kayıpları telafi etmeye yetmeyecek gibi görünüyor.
Umuyor ve diliyoruz ki bu salgın belasını tüm insanlık gibi bizler de kısa zamanda ve en az kayıpla savuştururuz.