Japonya gezisinde dikkatimizi çeken pek çok ayrıntı vardı ama en ilgi çekenlerden birisi de tüccarların, politikacıların ilk 5’te yer almadığı saygınlık sıralamasının en tepesinde çiftçilerin yani üretenlerin bulunmasaydı!..
Mühendis kadar işi sevgiyle yapan çırağa, kalfaya, ustaya da ihtiyaç var, veteriner kadar çobana, süt sağana, peynir yapana, tarla sürüp hasat yapana çiftçiye de...
Kimilerine göre bu yazdıklarımız çerden, çöpten konular gibi gözükse de hep birlikte dile getirmeye, haykırmaya ve tarihe not düşmeye ısrarla devam edeceğiz...
Küresel ısınma, kuraklık, kıtlık ve açlık! Doğal afetlerin en büyüğü kapımızda ama nedense bu hiç kimsenin umurunda değil.
Özellikle de MEB’in!
Okullarının kapanmasıyla köylerde hayat durdu. Köylü de kalmadı, çiftçi de. Ata mirası tohumlar, hayvancılık, tarım yok oldu!
Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun çok azı kentlerde yaşarken, şimdi çok azı kırsalda yaşıyor. Cumhuriyetin ilk yarısında kendi kendine yeten bir ülkeyken şu anda pek çok ürünü ithal etmek zorunda kalıyoruz.
Cumhuriyetin en zor dönemlerinde en ücra köylerimizde okul, öğretmen, öğrenci varken şimdi çok azı bu olanağa sahip.
Binlerce yıllık isimleri bile değişti. Köydü, mahalle oldular.
O yok yıllarda yapılan, güzelim okullar, lojmanlar pek çok köyde ya bakımsızlıktan yıkıldı ya da viraneye döndü.
“Ya hep, ya hiç”çiyiz!
Bir gecede kararlar alıp, yüzlerce, binlerce yıllık geleneği yerle bir ediyoruz. Sonuçlarını enine boyuna düşünmüyoruz, tartışmıyoruz, öngöremiyoruz. Sonra da toparlayamıyoruz...
Mahalli idareler yeni bir şekil verirken, keşke geleneklerimiz, göreneklerimiz çerçevesinde hareket etseydik. En azından kırsalda yaşayanların kendi geçimlerini, kendi yiyeceklerini, içeceklerini kendilerinin karşıladıkları düzeni yok etmeseydik.
Nasıl ki okula başlayan her öğrenciyi üniversite önüne yığdıysak, köylülerimizi de üretimden düşürdük, ülkemizin sosyoekonomik değerlerini altüst oldu.
Kentte yaşayıp da köyde yakını olmayan yok gibiydi. Her türlü erzak yardımı oradan geliyordu. Yoksa üç kuruş maaşla şehirlerde yaşamak mümkün değildi...
Gelinen nokta bu ama çok daha vahimi üretilen ürünlerin para etmemesi. Pek çok üründe yapılan masrafı telafi edecek bir taban fiyat bile açıklanmıyor. Bu yüzden tarıma açık alanlar hızla azalırken ya da günü kurtaracak farklı ürünlere dönülürken alarm zilleri zangır zangır çalıyor ama duyan yok...
Oysa dünya geneline bakıldığında, özellikle gelişmiş ülkelerde tarıma ve endüstriyel ormancılığa geçmeyen yok gibi.
İspanya’da dağ, tepe, en ücra köşe demeden her yere zeytin ve badem ekilmiş. Topraklarının yüzde 80’i orman olan Japonya’da endüstriyel bir karşılığı olmayan ağaç bulmak mümkün değil! Büyüklüğü Konya’dan daha küçük olan Hollanda’nın tarım gelirleri ise bizimkinden çok daha fazla! Fransa, Almanya, İsviçre diğer pek çok alanda yüksek katma değerli ürün ürettikleri gibi köylülükleriyle de övünüp tarımda da büyük gelirler elde ediyorlar.
İşte bu noktada “Akıllı tarıma şimdi değil de ne zaman geçilecek?” sorusunu sorup, devamında da köy okulları ve özellikle de tarım ve hayvancılık okulları ya da üretim okullarının ne zaman, nerede, hangi koşullarda ve hangi içerikle açılması gerektiğini sorgulamamız gerekmiyor mu?.. Tarım ya da üretim okulları de tıpkı bazı örnek meslek okullar organize sanayi bölgelerinin içinde kurulduğu gibi tarım, hayvancılık ve gıda üretiminin en yoğun alanlarda ve özellikle de bizzat köylerde kurulmalı ve ilkokuldan sonra öğrenci almalıdır.
4+4+4’e veda etme zamanı hâlâ gelmedi mi? Bu yanlışta daha ne kadar ısrar edeceğiz?
4 yıllık bir ilkokul eğitiminden sonra çocuklarımıza tarıma, hayvancılığa üretime yönlendiremiyeceğimize göre ilkokul yani temel eğitim 6, 7 yıla çıksa daha doğru olmaz mı?
Bu yolu tercih eden öğrenciler, öğrenimlerine hayatın içinde uygulamalı olarak devam edemezler mi?
Bu konuda yapılacak çok iş var.
Hem de hiç zaman kaybetmeden harekete geçmeliyiz. Kafamızı kuma gömmeye daha ne kadar devam edeceğiz?
Kıtlık ve açlık başka bir şeye benzemez!..
Allah dünyaya böylesi felaketler bir daha yaşatmasın ama biz de üzerimize düşeni ne olur artık yapalım...
Özetin özeti: Eğitim deyince, üç çocuk deyince ne olur biraz da bu konuları düşünelim…
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024