Eğitimin genelinde olduğu gibi yükseköğretimde büyük sıkıntılarımız olduğunu dile getirmeyenimiz yok gibi.
MEB, YÖK, ÖSYM ve rektörlere göre her şey mükemmel ama diğer paydaşlara göre her şey o kadar da toz pembe değil. Sayısal olarak müthiş yol kat ettik. Gazeteciliğe başladığımda 19 üniversitemiz vardı, şimdi 208. Öğrenci sayımız yarım milyon bile değildi şimdi 8 milyon.
Üniversiteye girmek çok zordu, şimdi çok kolay…
Medyada da benzer süreç yaşadık. Gazetelerde tiraj, televizyonlarda reyting, sosyal medyada da tık sayısı her şeyin önüne geçti.
Üniversitelerimizde ise dünya sıralaması takıntı haline geldi. Oysa derecelendirme kuruluşları, BM gibi günümüz koşullarına göre kendini yenileyemedi, kriterler de TUİK kriterleri gibi genel görünümün aynası olmaktan çoktan çıktı.
Akademik hayatımızın olmazsa olmazı haline gelen uluslararası dergilerde yayınlanan makaleler, hocalarımıza ünvan kazandırmanın ve sıralamalarda üniversiteleri yukarılara taşımanın ötesinde ne işe yaradı sorgulamak gerekir.
Öyle bir hale geldik ki eskiden sınav şampiyonu çıkarmak için en iyi öğrencileri transfer eden öğretim kurumlarımız, şimdi en çok yayını ve referansı olan hocaları transfer ederek ya da sadece bu konuya odaklanarak öğrencilerini, ülke ihtiyaçlarını, öğretim kalitesini ikinci plana ittiler.
Kalkınmış ülkelerin çoğu yazılan makalelerin ve üniversitelerde geliştirilen bilimin öncelikle bulunduğu bölgeye ve ülkeye yararlı olması şartı koşuyor. Bizde ise tam tersi bir tablo söz konusu. Yerel sorunlarımız uluslararası dergilerin umurunda olmadığı için makalelerin çok önemli bir bölümü, derdimize çare arama yerine dergilerde yayınlanacak formata dönüştü.
Bilim üretme üniversitelerin elbette olmazsa olmazı ama bir başka olmazsa olmazı da ülke ihtiyaçları konusunda, dünya standartlarında donanımlı insan gücü yetiştirmektir.
Peki, bu konuda geriye dönüp baktığımızda mühendisinden doktoruna, hukukçusundan öğretmenine, finansçısından çiftçisine daha nitelikli eleman yetiştirdiğimizi söyleyebilir miyiz?
Üniversite öğrenciliği ve üniversite diploması, bugün dünden daha değerli diyebilir miyiz?
En önemlisi de üniversite diplomalarımızın dünyanın dört bir yanında kabul gördüğünü iddia edebilir miyiz?..
Keşke tüm sorulara gönül rahatlığıyla evet diye haykırabiliyor olsaydık. Buna, ömrünü eğitime adayan bir gazeteci olarak en çok da ben sevinirdim.
Sayısal anlamda çok büyük bir yol kat ettik. Ülkenin dört bir yanına çok güzel kampüsler kurduk, şimdi kalite, memnuniyet, katma değeri yüksek üretim ve istihdam odaklı insan gücü planlaması yapma zamanı.
Üniversiteler ülkelerin lokomotifidir. Onlar ne kadar güçlüyse, özgürse, üretkense, öncüyse hemen her alanda o kadar güçlüsünüz demektir.
ABD’yi güçlü kılan pek çok etken var ama en önemlisi dünyanın en iyi üniversitelerine sahip olması, onların bilime, üretime katkısı ve dünyanın en iyi öğrencilerini bu üniversitelere çekmesidir.
Bu konuda Cumhuriyet tarihi boyunca çok yol kat ettik ama kat edeceğimiz daha çok yol var.
İşte bu noktada üzümün çöpü armudun sapıyla uğraşmak ve kabahatli aramak yerine çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için güç birliği yapmak zorundayız.
Batılı üniversiteler belli bir süreden sonra kaynaklarının çok önemli bir bölümünü yaptıkları araştırma ve yüksek teknoloji ile kendileri sağlamak zorunda. Bizim de artık o noktaya gelmemiz gerekir.
Daha da önemlisi ülkemizin temel sorunlarına çare üretmeleri ve topyekûn kalkınmanın bayraktarlığını yapmaları şart. Örneğin deprem, tarım, demokrasi, katma değeri yüksek üretim ve istihdam konusunda öğrenci deposu olmanın ve diploma dağıtmanın çok ötesine geçmeliyiz…
Bir önceki yazımızla ilgili olarak bir önceki İTÜ Rektörümüz (2020/24) Prof. Dr. İsmail Koyuncu kendi dönemine yönelik yapılan eleştirilerin haksız olduğunu belirtip tam aksine “İTÜ son 30 yılda elde edemediği birçok büyük başarıyı son 4 yıla sığdırdı” derken, yine bir önceki ODTÜ Rektörümüz (2016/24) Prof. Dr. Mustafa Verşan Kök de ODTÜ’nün kendi döneminde, tarihinde görmediği başarılara imza attığını ve akademik üretkenlik konusunda kendisiyle yarışacak rektör sayısının bir-ikiyi geçmeyeceğini dile getirdi.
Üniversitelerimizin ve hocalarımızın başarıları ülkemiz için en büyük gurur kaynağıdır.
Yaptıklarını keşke görevdeyken aynı samimiyetle kamuoyu ile ve özellikle de kendi camiaları ile paylaşsalardı! Bilime ve üniversitelerine olan aşklarının ve katkılarının artarak devamını diliyoruz…
Özetin özeti: Üniversitelerimiz, Cumhuriyetimizin en büyük eserlerinden biri, demokrasimizin ve kalkınmamızın da kaleleridir. Onları göz bebeği gibi korumak da hepimizin görevidir…