Çeşit çeşit Cumhuriyet var.
Bizimki “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” ve “Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir” diyenlerden...
Peki Cumhuriyet nedir?
Cumhuriyet eğitimdir,
Cumhuriyet medeniyettir,
Cumhuriyet özgürlüktür,
Cumhuriyet hak, hukuk, adalettir,
Cumhuriyet insan haklarına saygıdır.
Cumhuriyet bir yaşam biçimidir.
Cumhuriyet siz, biz, hepimiziz...
Pek çok konuda topu başkalarına atabilir, başkalarını suçlayabiliriz ama bizi biz yapan Cumhuriyet değerlerini korumayı, yaşatmayı, yüceltmeyi, kimseye ama hiç kimseye havale etmeye hakkımız yok!
En önemli ortak değerlerimizden biri olan Cumhuriyet’e ve onun sağladığı ayrıcalıklara sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur!
İkinci ve sonraki yüzyıllarda da yılın sadece bir günü değil her günü aynı inanç, birlik ve beraberlikle Cumhuriyet’e sahip çıkmalıyız ki, gücümüze güç katalım, ülkemizi, milletimizi kem gözlerden koruyalım. Cumhuriyet’i ve koruyucusunu uzakta değil içimizde aramalıyız.
Cumhuriyet’e saygı, kendimize olan saygıdır.
Ülkesiyle, milletiyle bizi biz yapan değerlerden asla vazgeçmeyelim...
Yanlışta ısrar!
Yurttaşların devletine saygısı kadar, devletin de yurttaşlarına saygısı olması gerekir ki sadakati, aidiyeti, sevgisi asla zedelenmemeli. Buna da hiç ama hiç kimsenin hakkı olmamalı.
Defalarca yazdık çocuklarımıza iyilik olsun diye attığımız pek çok adım onları ve değerlerimizi yıpratmanın ötesinde bir işe yaramıyor!
Örneğin sınavlar, örneğin mülakat, örneğin hormonlu notlar...
YKS ve KPSS gençlerimizin önündeki engellerin en büyüğü. Geleceklerine bu sınavlar yön veriyor. İlki üniversiteye girinceye kadar, diğeri de üniversiteyi bitirdikten sonra canlarına okuyor. Adil mi? Kesinlikle değil.
Birinde hormonlu notlar, diğerinde mülakat tüm kazanımları yerle bir ediyor...
ÖSYM hormonlu notun yarattığı adaletsizliğe seyirci kalıyor, MEB de mülakatın yarattığı depremi görmezden geliyor.
Bir puanda bile binlerce, on binlerce kişinin yer değiştirdiği sınavlarda, hormonlu not ve mülakat puanları bir anda alttaki öğrencileri tepelere, en üstlerdekileri de aşağılara indiriyor. Yıllardır olduğu gibi KPSS puanıyla öğretmen olarak atanacaklar atanamıyor, daha alt sıradakilere göz kırpılıyor!
Öğretmen atamalarında yaşanan adaletsizliğin boyutlarının çok daha net görülebilmesi için MEB’in de KPSS puan ve sıralamalarının yanı sıra mülakat puanları ve o eklendikten sonraki sıraları da açıklaması gerekiyor. Şeffaf olmayan her süreç tartışmaları da beraberinde getirecektir.
Farklı illerdeki komisyonların farklı puan diliminde puan vermeleri ve bunların standardize edilmeden atama puanlarına eklenmesi yaşanan krizin ana nedeni.
Bütün bunların böyle olacağı ta en başında belliydi. Mülakatın kendisi kadar yarattığı yan etkilerinin de görmezden gelinmesi, bu tartışmanın hiç bitmeyeceğinin en önemli göstergesi olarak kafalara kazınmalı...
Bir atama döneminde binlerce mağdur yarattıktan sonra pardon denilmesinin de hiç kimseye bir yararının olmayacağı şimdiden bilinmeli ve hatanın neresinden dönülerse kârdır denilmeli...
En doğrusu mülakat sevdasından vazgeçmektir!
Ne kadar özenli yapılırsa yapılsın, götürüsü getirisinden daha fazla olacaktır…
Kızan değil, gurur duyan
Eğitimin onlarca amacı söz konusu. Peki biz onlardan ne kadarını kazandırabiliyoruz? Örneğin aidiyet konusunda hangi noktadayız?
Ülkemize, milletimize, yaşadığımız kente, çalıştığımız kuruma, okuduğumuz ya da mezun olduğumuz okulumuza, mesleğimize, gelenek ve göreneklerimize, kısacası bizi biz yapan değerlerimize ne kadar bağlıyız, ne kadar saygılıyız, ne kadarı karşılıklı?..
Sınavların gölgesinde kalan eğitim sistemimiz bunların ne kadarını bize kazandırma çabası içerisinde?
Kabahatliyi hep uzaklarda arıyor ve ne kurumsalı ne de bireysel olarak kendimizi hiç sorgulamıyoruz.
Doğru olan ve istediğimiz bu mu?..
Özetin özeti: Birinci yüzyılımız kuruluş ve gelişme yüzyılıydı, ikincisi şahlanış yüzyılı olmalı!..