Birinde uzlaşma sağlanmadan, diğerinde uzlaşma sağlamak mümkün değil.
Daha da önemlisi Anayasa ve eğitim, birbirinin alternatifi değil, tamamlayanıdır.
Birinde sorun varsa, diğeri ne kadar mükemmel olursa olsun, sürdürülebilir olmaz.
Örneğin bugünkü eğitim sistemi, bu haliyle kaldığı sürece, dünyanın en iyi Anayasa’sını da yapsak, işlerliği olmaz.
Neden mi? İyi insan, iyi yurttaş, iyi meslek erbabı yetiştiremiyoruz da ondan.
Anayasaları ya da yasaları değerli kılan onların ciddiye alınması ve hayata geçirilmesidir. Yoksa kâğıda yazılı bir metin olmanın ötesine geçemezler. Tıpkı şimdiki Anayasamız, diplomalar, takdirname ve teşekkür belgeleri gibi…
İşte bu yüzden Anayasa’dan önce eğitim sistemi ele alınmalı, üzerinde uzlaşılmalı ve birkaç yıl sonra her gelen bakanın keyfine göre değiştireceği bir eğitim sistemi değil, tıpkı Batı tipi anayasalar gibi kalıcı bir sistem getirmeliyiz.
Neden eğitim?
Eğitim, dünden bugüne topluma yön vermek isteyen hemen herkesin ilgi odağı oldu. Arka bahçe yaratma sevdası yüzden en çok da siyasetin ilgisini çekti.
Başarılı oldular mı ya da ileride başarılı olurlar mı?
Evet demek mümkün değil.
Darbe anayasaları ne kadar adil ne kadar kalıcı ve motive edici ise dayatmacı eğitim sistemleri de bir o kadar sürdürülebilir oluyor.
Eğitimin partiler üstü olması bu yüzdendir.
Dikkat çekilmesi gereken en önemli nokta ise şu: Siyasetçiler bir süreliğine seçilirler. Oysa eğitimde alınan kararlar çok uzun süreler içindir.
İşte bu nedenledir ki “ben yaptım oldu” dayatması yerine, tüm paydaşların görüşünün alınması, yeterince tartışılması, pilot uygulamaya gidilmesi ve üzerinde hemfikir olduktan sonra uygulamaya geçilmesi en doğru olandır.
Devletten ve milletten daha büyük bir güç yoktur. Olmamalı da.
Çocuklarımızın geleceği, ülkemizin geleceğidir. Eğitimin kendi ekosistemi içinde gelişmesine izin vermek de herkesin hayrınadır.
Ne olur bunu artık anlayalım ve eğitimi bir yaz/boz tahtası olmaktan kurtaralım.
En zoru MEB!
Bakanlıklar içerisinde en zor olanı Milli Eğitim Bakanlığı’dır.
Ne yaparsanız yapın herkese yaranamazsınız. Hele bir de eğitimci değilseniz ve hasbelkader kader o koltuğa oturduysanız!
İcraatlara karşı çıkanlar hep vardı ve olmaya da devam edecektir. Çünkü bu eğitimin doğasında var.
Eğitim de insanlar gibi değişen, gelişen, yaşayan bir varlıktır!
Özü ve hedefler aynı kalır ama gidilecek yol hep değişir…
Devletin bir eğitim politikası olur, iktidara gelenler de onu uygular, denetler ve geliştirir.
Tümden değiştirmek, hele hele bırakın iktidarı, her bakan değiştiğinde her şeye sil baştan başlamak doğru bir yöntem değildir.
Eğitim de tıpkı Anayasa gibi toplumu derinden etkileyen çok önemli bir ortak değerimiz.
Yeni Anayasa konusuna verilen önem, öncelik ve titizlik eğitime de verilmelidir. Bu da günübirlik kararlar yerine köklü reformlarla mümkündür.
Peki, bu konuda yeterince duyarlı, titiz, paylaşımcı, şeffaf ve en önemlisi de adil miyiz?
Çabalarımız var ama eksiklerimiz çok daha fazla. Oysa, çocuklarımızı ve ülkemizi geleceğe daha güçlü bir şekilde ancak ve ancak böyle taşıyabiliriz.
Enerjimizi ve zamanımızı ne olur artık doğru kullanalım.
Bunu eğitim, Anayasamız, çocuklarımız ve ülkemiz için yapamıyorsak hiçbir konuda yapamayız…
İş işten geçmeden
Eğitimdeki sorunlar gibi anayasal çözümler de giderek zorlaşıyor.
Her iki konuda da acil çözüm gerekiyor.
Elbette diğer sorunlar da çok önemli ama eğitimde istikrarı sağlamadan, anayasal düzenlemeyi gerçekleştirecek ortak aklı oluşturmamız mümkün değil.
Eminiz ki eğitim de en az anayasal düzenlemeler kadar hatta daha fazla ilgi çekecektir.
Yeter ki samimi olunsun, yeter ki günü kurtarmaya yönelik olmasın, yeter ki liyakate önem verilsin…
Nefretin, didişmenin, kutuplaşmanın yerini güven, samimiyet, istikrar ve liyakatin alma zamanı hâlâ gelmedi mi?
Özetin özeti: Yapacak çok işimiz var, kaybedecek hiç zamanımız yok. Karar sizin…