The Othersİnsan olana, canım kurban!

İnsan olana, canım kurban!

12.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Necati GÜNGÖRTam dört gün mübarek Kurban bayramını idrak edeceğiz. Ziyaretler, kurbanlar derken, bir bayram daha son bulacak. Peki kadim zamanların bayramları nasıldı dersiniz!Koyunların dili olsa da sorulsaydı onlara, "canım kurban size" der miydi acaba insanoğluna? Hayvanların beyni gelişmemiş, dili de yoktur. Dolayısıyla, beyni ve dili gelişmiş olan insanoğlu, ta ilkel çağlardan beri, gizemli güçlere hayvanları kurban etmeyi bir gelenek haline getirmiştir. Hayvanları kurban diye keser, sonra da beyinleriyle dillerini bir güzel söğüş yaparız... Neyse ki, insanoğlu hemcinslerini kurban etme geleneğini fazla sürdürmemiş; yoksa düşüncesini ya da konuşmasını beğenmediğimiz kimselerin kanını akıtarak, beyniyle dilinden rakı sofralarına meze çıkarıyor olurduk h_al_a!Kurban kanı Tanrı yoluna, eti de insanoğluna helal sayılmış. Kurbanı kesen illa ki, onun etinden tadacak... Zaman içinde bir kurala da bağlanmış, kurban etinin tüketimi: Üçte biri yoksullara, üçte biri eşe dosta, üçte biri de kurban sahibine... Ama bütün kurallar gibi bu da zamanla delinmiş ve yapılan iş, "Tanrı'ya kurban, küpe kavurma!" sözüyle özetlenir olmuş. Kurban kesme geleneği, belki de en çok Anadolu Türklerinde renkli bir kültüre dönüşmüş. Sözgelimi kadim zamanların İstanbul'unda günler öncesinden başlardı kurban hazırlığı. Selatinlik, saraylık, vükelalık, nik_ahlık koçlar ayrılırdı ilkin. İçlerinde en şahanesi padişah, şehzade ve sultan saraylarına, vezir konaklarına taşınırdı. Kalanların içinden, yakında damat olacak kimseler, helalinin hanesine göndermek üzere birer koç seçerlerdi. Seçilen kınalı koçlar hamalların sırtına vurulur, evlerin yolu tutulurdu.Kurban konusunda titiz olanlarsa haftalar öncesinden koçlarını seçerler, hayvanı "badem ile, fıstık ile" besleyip ulema beygiri gibi tavlandırırlardı. Bayram gelmeden hayvanın tüylerini arapsabunu ya da Halep kiliyle yıkar, kar beyazına çevirir, seyrek dişli sakal tarağıyla da tararlardı. Sonra arkası şekerci boyasıyla boyanır, boynuzlarına varak yaldız sürülür, başına al renkli kurdele bağlanır, gelin telleriyle süslenirdi.Ölen bir kişi için kurban arife günü, hayatta olanlar içinse bayram sabahı, namazdan sonra kesilirdi. Hayvanı kesecek olan kasabı, kurban sahibi vekil tayin ederdi. Sabahın köründe uykusundan kalkıp da vekalet vermeye üşenseler, akşamdan hallederlerdi bu işi. Sarayın ya da konağın haremindeki kadın taifesiyse, kapı aralığından seslenerek vek_alet verirlerdi. "Tarafınızdan vekiliniz olup kurbanınızı keseyim mi?" diye soran kasaba, "Kesiniz" yanıtı gelirdi içeriden. Hayvancağızın yüzüne gülsuyu serpilir, ağzına tuz verilir, gözleri de temiz bir kumaş parçasıyla bağlanır, öylece kurban edilirdi.Artık bütün gün mutfaklardan, sofalardan, avlulardan sokaklara doğru, kendi yağıyla kavrulmuş, közde pişirilmiş, kekikli, sarmısaklı, arpacık soğanlı yahnisi yapılmış et kokuları tüterdi... Yoksul kimselerse, konaklardan toplanmış etleri kavurma yapıp, güveçlerde, kavanozlarda, küplerde saklayarak aylarca yemeklerine katarlardı.O zamanlar kurbanlık bulmak için şehir dışına çıkmaya da gerek yoktu; yangınlardan artakalmış arsalarda, ya da İstanbul'un işlek alanlarında, örneğin Fatih'te, Beyazıt Meydanı'nda koyun sürüleri bulunurdu. Arnavut celepler İstanbul'un her yerini kurbanlık hayvanlarla doldururlardı.Bir dönemin İstanbul'unda zarafetiyle gönüller yakan şair Fıtnat Hanım'ın, bir bayram arifesinde başından geçen olaysa unutulmaz bir öyküdür.Fıtnat Hanım, kurbanlık koyun almak için Beyazıt Meydanı'na uğrar. Rastlantı bu ya, öteden beri Fıtnat Hanım'da gözü olan külhani şair Haşmet Bey de oradadır:- Hanım, sana ben kurban olayım! diye laf atar.Fıtnat Hanım:- Olmaz, der. Seni kesmek mekruh olur, boynuzların çıkmamış!Haşmet Bey de hazırcevaptır ve hemen yapıştırır yanıtını:- Devlethanenizde bayram sabahına kadar beni misafir edin, boynuzlarım çatal çatal çıkar!Dini konularda konuşma yetkinliği olan kişilerden öğrendiğimize göre, Kutsa

İnsan olana, canım kurban

Necati GÜNGÖR

Tam dört gün mübarek Kurban bayramını idrak edeceğiz. Ziyaretler, kurbanlar derken, bir bayram daha son bulacak. Peki kadim zamanların bayramları nasıldı dersiniz!

Koyunların dili olsa da sorulsaydı onlara, "canım kurban size" der miydi acaba insanoğluna? Hayvanların beyni gelişmemiş, dili de yoktur. Dolayısıyla, beyni ve dili gelişmiş olan insanoğlu, ta ilkel çağlardan beri, gizemli güçlere hayvanları kurban etmeyi bir gelenek haline getirmiştir. Hayvanları kurban diye keser, sonra da beyinleriyle dillerini bir güzel söğüş yaparız... Neyse ki, insanoğlu hemcinslerini kurban etme geleneğini fazla sürdürmemiş; yoksa düşüncesini ya da konuşmasını beğenmediğimiz kimselerin kanını akıtarak, beyniyle dilinden rakı sofralarına meze çıkarıyor olurduk h_al_a!
Kurban kanı Tanrı yoluna, eti de insanoğluna helal sayılmış. Kurbanı kesen illa ki, onun etinden tadacak... Zaman içinde bir kurala da bağlanmış, kurban etinin tüketimi: Üçte biri yoksullara, üçte biri eşe dosta, üçte biri de kurban sahibine... Ama bütün kurallar gibi bu da zamanla delinmiş ve yapılan iş, "Tanrı'ya kurban, küpe kavurma!" sözüyle özetlenir olmuş. Kurban kesme geleneği, belki de en çok Anadolu Türklerinde renkli bir kültüre dönüşmüş. Sözgelimi kadim zamanların İstanbul'unda günler öncesinden başlardı kurban hazırlığı. Selatinlik, saraylık, vükelalık, nik_ahlık koçlar ayrılırdı ilkin. İçlerinde en şahanesi padişah, şehzade ve sultan saraylarına, vezir konaklarına taşınırdı. Kalanların içinden, yakında damat olacak kimseler, helalinin hanesine göndermek üzere birer koç seçerlerdi. Seçilen kınalı koçlar hamalların sırtına vurulur, evlerin yolu tutulurdu.
Kurban konusunda titiz olanlarsa haftalar öncesinden koçlarını seçerler, hayvanı "badem ile, fıstık ile" besleyip ulema beygiri gibi tavlandırırlardı. Bayram gelmeden hayvanın tüylerini arapsabunu ya da Halep kiliyle yıkar, kar beyazına çevirir, seyrek dişli sakal tarağıyla da tararlardı. Sonra arkası şekerci boyasıyla boyanır, boynuzlarına varak yaldız sürülür, başına al renkli kurdele bağlanır, gelin telleriyle süslenirdi.
Ölen bir kişi için kurban arife günü, hayatta olanlar içinse bayram sabahı, namazdan sonra kesilirdi. Hayvanı kesecek olan kasabı, kurban sahibi vekil tayin ederdi. Sabahın köründe uykusundan kalkıp da vekalet vermeye üşenseler, akşamdan hallederlerdi bu işi. Sarayın ya da konağın haremindeki kadın taifesiyse, kapı aralığından seslenerek vek_alet verirlerdi. "Tarafınızdan vekiliniz olup kurbanınızı keseyim mi?" diye soran kasaba, "Kesiniz" yanıtı gelirdi içeriden. Hayvancağızın yüzüne gülsuyu serpilir, ağzına tuz verilir, gözleri de temiz bir kumaş parçasıyla bağlanır, öylece kurban edilirdi.
Artık bütün gün mutfaklardan, sofalardan, avlulardan sokaklara doğru, kendi yağıyla kavrulmuş, közde pişirilmiş, kekikli, sarmısaklı, arpacık soğanlı yahnisi yapılmış et kokuları tüterdi... Yoksul kimselerse, konaklardan toplanmış etleri kavurma yapıp, güveçlerde, kavanozlarda, küplerde saklayarak aylarca yemeklerine katarlardı.O zamanlar kurbanlık bulmak için şehir dışına çıkmaya da gerek yoktu; yangınlardan artakalmış arsalarda, ya da İstanbul'un işlek alanlarında, örneğin Fatih'te, Beyazıt Meydanı'nda koyun sürüleri bulunurdu. Arnavut celepler İstanbul'un her yerini kurbanlık hayvanlarla doldururlardı.Bir dönemin İstanbul'unda zarafetiyle gönüller yakan şair Fıtnat Hanım'ın, bir bayram arifesinde başından geçen olaysa unutulmaz bir öyküdür.Fıtnat Hanım, kurbanlık koyun almak için Beyazıt Meydanı'na uğrar. Rastlantı bu ya, öteden beri Fıtnat Hanım'da gözü olan külhani şair Haşmet Bey de oradadır:
- Hanım, sana ben kurban olayım! diye laf atar.
Fıtnat Hanım:
- Olmaz, der. Seni kesmek mekruh olur, boynuzların çıkmamış!
Haşmet Bey de hazırcevaptır ve hemen yapıştırır yanıtını:
- Devlethanenizde bayram sabahına kadar beni misafir edin, boynuzlarım çatal çatal çıkar!

Dini konularda konuşma yetkinliği olan kişilerden öğrendiğimize göre, Kutsal Kitap'ta, hac dışında kurban kesilmesi için bir buyruk yokmuş. Hayvancılığın çok düşük düzeylere gerilediği, bu yüzden et fiyatlarının dizginlenemediği günümüzde, her yıl geleneksel olarak iki milyon koyun kesmemiz konusunda artık düşünmek zorundayız belki de... Beynini geliştirmesini bilen varlıklar olarak!
Ne dersiniz?

KEŞFETYENİ
Tolga Sarıtaş baba oluyor! Bebek haberi sonrası ilk paylaşım
Tolga Sarıtaş baba oluyor! Bebek haberi sonrası ilk paylaşım

Cadde | 20.04.2025 - 12:15

Şimdilerde TRT'de yayınlanan Teşkilat dizisinde başrol oynayan ve Altay karakterine can veren Tolga Sarıtaş ve eşi Zeynep Mayruk'un bebek bekledikleri iddia edildi. Çiftin çıkan haberler sonrası sosyal medya paylaşımları dikkatlerden kaçmadı.