Eskimişlik mi tükenmişlik mi?

Haberin Devamı

Fenerbahçe’nin gelecek sezon da Mourinho ile devam edip etmeme tercihi, futbolseverler arasında tartışmayı alevlendirdi: Bir teknik direktör ne zaman demode olur? Ve daha da önemlisi; demode olmak, sadece taktik tahtasındaki fikirlerin eskimesi midir? Yoksa daha derin bir tükenmişliğin işareti mi?

İtiraf edelim, birkaç yıl önce Mourinho gibi büyük bir ismin yolunun Türkiye’den geçeceğini söyleseler inanan çok az kişi çıkardı. Avrupa futbolunun en önemli teknik direktörlerinden biri olan Portekizli, geçen sezon Fenerbahçe ile anlaştığında sadece sarı-lacivertlileri değil, birçok futbolseveri de heyecanlandırdı. Çünkü o hiç bir zaman sadece bir teknik adam değil, aynı zamanda bir çağın sembolü, bir dönemin futbol ikonuydu. Ama geçen sezonun ardından tüm büyük özelliklerinin yanına başka bir soru daha ekledi: “Demode mi artık?” sorusunu...
Bu karizmatik adam, Porto’yla mucize yarattı, Chelsea’yi dönüştürdü, Inter’le tarihi bir üçleme yaptı. “Özel biriyim” dediğinde kimse gülmedi çünkü gerçekten öyleydi. Ancak önce Roma ve Tottenham’daki zayıf dönemleri, oyuncu gelişimine katkı verememesi, oyun sisteminin rakipleri karşısında giderek daha etkisiz hale gelmesi ve son olarak Fenerbahçe’de ortaya koyduğu oyun anlayışı ve oyuncu tercihleriyle, modern futbolun hızına ayak uydurup uyduramadığı sorgulanıyor.
Fenerbahçe’nin gelecek sezon da Mourinho ile devam edip etmeme tercihi, futbolseverler arasında ikiye bölünmüş bir tartışmayı yeniden alevlendirdi: Bir teknik direktör ne zaman demode olur? Ve daha da önemlisi; demode olmak, sadece taktik tahtasındaki fikirlerin eskimesi midir? Yoksa daha derin bir tükenmişliğin işareti mi?

Demode ne demek?

Futbolda başarı yalnızca geçmişteki zaferlerle ölçülmüyor. Belki bir zamanlar büyük zaferler kazandınız; ama o sistemler artık çalışmıyor, o motivasyon konuşmaları artık işlemiyor, o soyunma odası artık sizin değilse, işte o zaman adınızın önüne eski ya da daha yıkıcı bir ifadeyle demode sıfatı ekleniyor.
İşin anlaması zor kısmı, bir teknik direktörün demode sayılması, sadece modası geçmiş bir taktik kullanmasıyla ilgili de değil. Bu, aslında çok daha kapsamlı bir kopuşun adı. Futbolun değişen doğasına ayak uyduramama, oyunu hâlâ eskiden olduğu gibi okuma ısrarı, oyuncularla yeni ilişki biçimlerini kuramama ve teknolojik devrimi dışlama gibi çok katmanlı bir zamanla geride kalma hâli. Yoksa bir teknik direktör, bir sabah kalkıp bir anda demode olmuyor. Bu bir süreç. Kimi zaman sinsi, kimi zaman göz göre göre ilerleyen bir çöküş. Futbol dünyası o kadar hızlı dönüşüyor ki; birkaç yıl önce devrim sayılan bir sistem, bugün sıradanlaşabiliyor, dün ezber bozan bir teknik adam, bugün tahmin edilmesi en kolay figür hâline gelebiliyor.

Sürdürülebilir olmamak

Taktiksel fikrine aşık kalan, rakibine göre plan değiştiremeyen veya yorumcuların klişe sözüyle “B planı” üretemeyen, genç futbolcularla diyalog kurmada zorlanan, gelişen teknolojinin ortaya koyduğu verileri küçümseyip, “Zaten biliyorum” diyerek, sezgilerini bilimin önüne koyan ve en tehlikelisi “Ben zaten kazandım, ben en iyisiydim” diyerek futbolun her gün yeniden yazılan kitabını okumayı artık reddeden teknik adamlara demode dememizin sanırım hepimizin nazarında bir mahsuru yoktur.Demode teknik adam olmak, artık kötü çalıştırıyor demek de değil. Hâlâ doğru motivasyonla bazı maçları kazanabilir, bireysel yıldızlarla bazı sorunları örtebilir. Ama sorun şu ki, bu sürdürülebilir değildir.

Futbol canlı bir organizma

Futbol, sadece teknik ve taktiklerin değil; aynı zamanda sosyolojik, psikolojik ve duygusal dinamiklerin de içinde olduğu karmaşık bir oyun. Bu nedenle sadece sahadaki dizilişleri yenilemek yetmez; futbolun ruhunu, oyuncuların motivasyonunu ve taraftarların beklentilerini anlamak da şart.“Değişime direnen her fikir, oyunun dışına düşmeye mahkum.” Çünkü futbol, sürekli evrilen, hızla dönüşen bir canlı organizma. Mourinho gibi isimlerse kupalarla dolu bir özgeçmişe sahip olabilir ama sahadaki oyun dili değişiyor. O zaman belki de asıl mesele şudur:“Bir teknik direktör kazanma ihtiyacını unuttuğunda değil, kazanma şeklini sorgulamayı bıraktığında demode oluyordur…”

Demode=Yaşlı mı demek?

Hayır tabi ki, bu eşitlik ne adil ne de doğru. Yaş, sadece bir sayıysa; demode olmak da sadece bir bakış açısı. Futbol dünyası, genç yaşta kafası çoktan eskiyip gidenlerle doluyken; yetmişini devirmiş ama hâlâ sahaya yeni fikir sunan teknik adamlar da var.Bazı genç teknik direktörler, kariyerlerinin başında bile oyunun gerisinde. Oyuna değil, klişelere hâkimler. Sistemi değiştirseler de zihniyetleri “skoru koruyalım” mantığını geçemiyor. Bunlar aslında demode oyunun genç taşıyıcıları.
Mesela Unia Emery, yaşı 50’lerde olmasına rağmen, kariyerinin bazı dönemlerinde oyun anlayışı ve taktiksel tercihler açısından çok yenilikçi olmayan, belli kalıplara sıkışan bir profil çizdiği için eleştiriler aldı. İyi takım yönetimi ve organizasyon becerisiyle tanınsa da, özellikle topa sahip olma ve ofansif futbol konusunda modern futbolun değişen trendlerine adapte olmakta zorlandığı düşünüldü.
Her ne kadar Aston Villa ile Şampiyonlar Ligi’nde yol katetmiş olsa da, genel anlamda takımlarını çok defansif ve öngörülebilir kıldığı söylenebilir. Diğer yandan bir Gasperini veya Carlo Ancelotti var ki, ilerleyen yaşlarına rağmen daima her kupanın en büyük adayları.  Ancelotti’nin kariyeri başarılarla dolu ama hâlâ her sezon oyuncularının ritmine göre sistemini ayarlayan biri. Pres oyununa da hakim, geçiş oyununa da. Onun yaşı, bilgiye açık kalmasını engellemediği gibi, tecrübesini de avantaja dönüştürüyor.

Ne yapmalı?

Futbol tıpkı hayat gibi değişken. Bugünün doğrusu, yarının klişesi olabilir. Dolayısıyla bir teknik direktör için güncellik bir tercih değil, bir refleks hâline gelmek zorunda. Demode olmamak, sadece sistemi değiştirmek değil; zihniyetini ve yöntemlerini de esnetmek demek.Teknik direktörlüğün en büyük tuzaklarından biri “kazandığın şeyin seni hep kazandıracağına inanmak.” Oysa futbol, kazanılmış geçmişe değil, güncellenmiş bugüne ödül veriyor.
Ancelotti, bunun en iyi örneği. Farklı jenerasyonlarla şampiyonluklar kazanabilmesinin sırrı, her yeni jenerasyona kendi oyun dilinde hitap edebilmesi.Diğer yandan demodeleşmenin önüne geçmek için Klopp, zaman zaman ekibini yenileyerek sistemin canlı kalmasını sağlarken, Guardiola, ekibinde veri analistlerinden oyun psikologlarına kadar çok farklı profiller barındırıyor. Kendi eksiklerini bilen teknik adamlar, yanlarına tamamlayıcı isimler alarak diri kalabiliyor.Mourinho’nun yıllar boyunca savunma güdümlü yapısını terk etmemesi; değişen oyun karşısında onu dar bir koridora hapsederken, De Zerbi ya da Xabi Alonso gibi hocalar sistemi amaç değil araç olarak kullanan modern teknik direktör profiline uygun hareket ediyor.

MOURINHO; 'HERKES GİBİ'

Değişimi her maç farklı 11 ile çıkmak sayan, “Ben çok kupa kazandım” egosundan sıyrılamayan, her oyuncuyla değil, bazı oyuncularla iyi anlaşan yeni görüntüsüyle Mourinho, maalesef artık herkes gibi...
Mourinho, kupacı kimliği ve büyük maçlardaki üstün performansıyla futbolun en başarılı teknik direktörlerinden biri olarak kabul ediliyordu. Ancak son dönemlerde futbol anlayışı, modern oyunun dinamikleriyle giderek daha fazla çatışmaya başladı.
Mourinho’nun en belirgin özelliği, sıkı savunma organizasyonu ve kontraatak futbolu üzerine kurulu oyun anlayışı. Bu anlayış, ilk dönemlerinde takımlarına büyük başarılar getirmiş olsa da, günümüz futbolunda sıklıkla “anti futbol” olarak eleştiriliyor. Temposu düşük, pozisyon üretimi sınırlı ve sıkıcı bir görüntü veren bu oyun tarzı giderek itibar kaybetti.
Sadece bu kadar da değil. Genç yetenekleri geliştirme konusunda da eleştiri alıyor. Onun yöntemleri, genç oyuncuların potansiyelini açığa çıkarmaktan ziyade, hazır ve ezberlenmiş şablonlara uygun oyunculara yöneltiyor. Bu durum, takımının yenilenmesini ve uzun vadeli başarıyı zorlaştırıyor.Roma ve Tottenham dönemlerinde bu sorunlar gözle görülür hale gelmeye başlamışken, bu sezon Fenerbahçe tecrübesi tuz biber ekti. Taraftarların daha hareketli, hücuma yönelik ve tempolu futbol beklentisi ile Mourinho’nun savunma odaklı, kontrollü ve risk almaktan çekinen taktik anlayışı arasında büyük bir uyumsuzluk yaşandı.
Olabilir, yaşanır ama bu tercihinin hiç bir büyük maçta skora da yansımaması sabırların tükenmesinde asıl sebep oldu. Değişimi her maç farklı 11 ile çıkmak sayan, “Ben çok kupa kazandım” egosundan sıyrılamayan, her oyuncuyla değil, bazı oyuncularla iyi anlaşan yeni görüntüsüyle maalesef o da artık herkes gibi.

DEMODE OLMANIN BEDELİNİ ÖDEYENLER

Arsene Wenger
Futbol dünyasında devrim yaratmıştı. 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında Arsenal’e kazandırdığı oyun vizyonu, beslenme anlayışı, antrenman modeli eşsizdi. Ama 2010’lara gelindiğinde hâlâ topa sahip olmaya dayalı oyun modelinde ısrar etti. Oyunun temposu artarken, Wenger’in Arsenal’i yerinde sayıyor, bir devrin çöküşünü bize izletiyordu.

Guy Roux
Fransa’nın Auxerre efsanesi. 44 yıl aynı kulüpte çalışarak tarihe geçti. Ama futbol dünyasının dönüşümüne bir yerden sonra direnemedi. Yardımcıları değişse de o hep aynı sistemi benimsedi. Auxerre’den sonra Lens’e geçtiğinde “Artık olmuyor” deyip pes etti. Yıllar boyunca süren başarı, oyunun değişimi karşısında yetersiz kaldı.

Ralf Rangnick
Futbolun pres öğretmeni. Ama sistemi modern futbolun temelini atsa da, günümüzde onun öğrencileri (Klopp, Nagelsmann, Tuchel) çok daha esnek modeller inşa etti. Rangnick’in Manchester United’daki kısa döneminde takım, onun sistemine fiziksel ve zihinsel olarak adapte olamadı. Kendisi de bu süreçte hem kulüp yönetimiyle hem oyuncularla uyumsuzluk yaşadı. Yorgunluk ve tükenmişlik sinyalleri verdiği o dönem, onun bir dönemeçte takıldığını gösterdi.