Sinüzit hastalığı hakkında herkesin temel bilgileri, yüz bölgesindeki sinüs boşuklarının iltihapla dolduğu, baş ve yüzde ağrı meydana geldiği ve tedavisinde antibiyotik kullanıldığı yönündedir. Bu sebeple “Hocam, bende sinüzit var; hangi ilacı kullanayım?” diye soran bir hastanın kafasında, sinüzitin tek bir hastalık ve tek bir tedavisi olduğu inanışı vardır. Oysa durum farklıdır. Bu nedenle yazımın hemen başında, sinüzit hastalığının sebepleri, etkenleri, dönemleri ve yaygınlığına göre farklılaştığını açıklamam gerekiyor.
- Sinüzit hastalığı infeksiyonlara, anatomik bozukluklara, alerjiye, mukoza sorunlarına, tümörlere, genetik bozukluklara, komşu yapılardaki hastalıklara, sistemik hastalıklara, bağışıklık yetmezliğine ve inflamatuvar koşullara bağlı olarak meydana gelebilir.
- Mikrobik durumlarda sinüzitin etkeni virüs, bakteri veya mantarlar olabilir.
- Dönemleri akut (yeni başlangıçlı), subakut ve kronik (müzmin) olabilir.
- Hastalık sağlı sollu maksiller (yanak), frontal (alın), etmoid (göz arası) ve sfenoid (kafa ortası) sinüslerin birinde olabilir veya birden fazla sinüs ve taraf tutulabilir.
- Ayrıca erişkinlerde ve çocuklardaki sinüzitler de farklı şekilde ele alınırlar. Burada hemen belirtmek gerekirse, çocuk sinüzitlerinin sebebi sıklıkla geniz eti büyümesidir.
Dolayısıyla sinüzit olduğu söylenmiş bir hastada bunlardan hangisinin olduğunu ön görmek ve hemen tedavisini söylemek olanaklı değildir. Sinüzit hastalığının tipini endoskopik muayene, klinik takipler, tedavilere alınan yanıtlar ve gerektiğinde doğru zamanda yapılan görüntüleme yöntemleri ile belirleyebiliriz.
Teşhisin ilk adımı endoskopik burun muayenesidir. Örneğin, nezle veya grip belirtileri olan ama son günlerde yüzde doluluk ve iltihaplı burun-geniz akıntısı başlamış bir hasta düşünün. Bu hastanın burnuna endoskopla baktığımızda, akıntının sinüs kanallarının açıldığı bölgelerden geldiğini doğrudan görerek “akut sinüzit” hastalığını teşhis edebiliriz. Bir başka örnek olarak, sinüzit atakları senede 3-4 defa tekrarlayan, ara dönemlerde burun tıkanıklığı ve geniz akıntısı şikayetleri yaşayan bir hasta olsun. Bu hastanın endoskopisinde, akıntıların iltihaplı değil de gri ve yoğun, ayrıca mukoza örtüsünün soluk-ödemli, sinüs açıklıklarının dar olduğunu gördüğümüzde, bu bulguların kronik sinüzit hastalığına ait olabileceğini düşünürüz. Diğer bir örnek olararak, sinüzit atakları mevsim geçişlerinde ortaya çıkan, toz, tüy veya polene maruz kaldığında hapşırma ve burun akıntısı gibi belirtileri olan birinin endoskopisinde, burun içi mukoza örtüsünün morumsu-lila görünümü ve ağsı salgılar bize alerjik sinüzitleri işaret eder. Ayrıca endoskopide sinüslerin açıldığı orta pasajların (orta meatus) kapalı olması halinde, orta konkaya (orta burun eti) ve sinüs kanalını oluşturan yapılara ait anatomik farklılıkları araştırırız.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Sinüzite sebep olabilecek her koşulun farklı bir belirtisi ve bulgusu olabilir. Bizler, hastalıkla ilgili sorgulama sırasında aldığımız bilgileri, endoskopik muayene bulguları ile birleştirerek değerlendiririz ve ilk aşama tedaviyi belirleriz. Bu tedavide mukozayı söndüren ve salgıları azaltan dekonjestan ilaçlar, salgının kıvamını incelten mukolitik ilaçlar, burun açıcı veya mukoza ödemini azaltan spreyler, solüsyonlar, alerji ilaçları ve etken bakteriyse antibiyotikler yer alabilir. Hastalığın akut veya kronik seyrine göre verdiğimiz tedavinin, verdiğimiz süre bitiminde kontrolünü yapmamız gereklidir. Tedaviye alınan yanıtı hem hastadan dinleriz hem de endoskopla burun içindeki bulguları değerlendiririz; buna göre tedavimizin bir sonraki aşamasını düzenleriz. Akut sinüzitler 2-3 haftada iyileşirken, kronik sinüzitler 2-3 ay tedavi gerektirebilir. Kronik sinüzitlerin tedavisi farklıdır, sıklıkla antibiyotik de değildir; burada mukozanın kendini temizlemesine destek olan ve uzun süre kullanılabilecek uygulamalar tercih ederiz. Ayrıca sinüzitin virüs veya mantarla olması halinde de antibiyotikler etki etmeyecektir. Alerjik sinüzitlerde alergologların desteğine başvurulması önemlidir.
Doğru bir tedavi yaklaşımıyla hastaların önemli bir bölümü fayda görür. Yeterli fayda görmeyen hastalarda tedaviler dönemsel olarak tekrarlanabilir veya hiç düzelmeyenlerde operasyon kararı alınabilir. Operasyon kararının klinik takiplerle verildiğini vurgulamakta fayda var; tomografi ile yalnız hangi sinüslere müdahale yapacağımızı belirleriz. Gelinen en iyi halde çekilen bir tomografi ile operasyon planı yapılabilir. Diğer bir deyişle “akut sinüzit” sırasında çekilen bir film bize sinüslerin gerçekteki halini göstermez; gerekmediği halde veya gereğinden daha kapsamlı bir ameliyat planı yapılmasına sebep olabilir. Günümüzde sinüzit ameliyatında endoskopik sinüs cerrahisi yapıyoruz. Bunun için ileri endoskopi deneyimi, güncel sinüs bilgisi ve uygun araçlar gereklidir; operasyon koşullarının kusursuz olması gerekir. Ameliyatın doğru teknikle yapılması kadar, ameliyat sonrası kontrol ve pansumanların da düzenli olarak sürdürülmesi, başarının sağlanmasında önem taşır.
Bunların dışında diş kökenli (odontojenik) sinüzitler, polipli sinüzitler ve sendromik bazı sinüzitler de vardır. Bu tip özel sinüzitler farklı araştırmalar ve tedavi yaklaşımları gerektirebilirler. Polipli sinüzitlere ait bir yazımı geçmişte yayınlamıştım; vakit bulursam diğerleri üzerine de yazı hazırlayacağım.
Burun eğrilikleri, burun eti büyümeleri, konka bülloza, aksesuar ostiumlar, antrokoanal polipler, komplike sinüs kistleri, alışkanlıklar, çevresel faktörler vs daha pek çok koşul sinüzit hastalığıyla ilişkili olabilir. Bunların etkisini ve müdahale gerektirip gerektirmediklerini yine tedaviler ve tedbirler uyguladıktan sonra, endoskopik takip süreçlerinde belirleniz.
Dolayısıyla sinüzit tek bir hastalık değildir ve tek bir tedavisi yoktur. Hasta olan kişinin bilimin ışığından ayrılmaması gerekir. Güncel sinüs bilgisi ve doğru donanıma sahip olan bir hekiminin tedavi ve takiplerine uyması halinde, belirli bir aşamada çözüme kavuşma olasılığı yüksektir.