Vikipedi dolanıklığı şöyle tarif ediyor: "Dolanıklık kuantum mekaniğine özgü bir olgudur. Kuantum fiziğine göre iki benzer parçacık birbiri ile eşzamanlılığa sahiptir. Bu parçacıklar ayrı yerlerde birbirinden eşzamanlı olarak etkilenirler. İki elektron parçası ışık yılı uzaklıkta olsa dahi birbirlerine mesaj gönderirler. Kuantum dolanıklık iki veya daha fazla atom altı parçacığın etkileşime girmesiyle klasik fizik ile betimleyemediğimiz bir şekilde dolanmış olmasına deniyor."
Yani bu şu demektir: Şu an her ne kadar birbirinden ayrı formlarda olsa da büyük patlamadan önce her şey bir bütündü. Patlama ile beraber atomlara ayrıldı. Ve her şey bir şey oldu.Dolayısıyla her şey birbiri ile bağlantıda kalmaya devam ediyor, birbirinden ne kadar uzak olsa bile… İşte bu kuantum dolanıklığın ta kendisi.
Ne diyordu Tesla: "Eğer evrenin sırlarını bulmayı arzuluyorsanız enerji, frekans ve titreşimler üzerinden düşünün." Yani Tesla'ya göre evren kocaman bir titreşim. Bu nedenle her şey birbiriyle kesinlikle iletişim halindedir. Bizler de aynı şekilde o parçacıklardan biriyiz ve kafamızda oluşturduğumuz olumlu ya da olumsuz herhangi bir düşünceyle en başta kendimizi etkilediğimiz gibi yanı sıra çevremizdekileri etkileriz.
Daha önce defalarca yazdım. Birçoğumuz sebep olduğumuz hasarı fark etmeksizin, bilinçsizce çevremize “zehirli oklar” atıyoruz. Dünyamızı ve dünyayı değiştirmek istiyorsak buna önce kendimizi değiştirmekle başlamamız gerektiğini bilmeliyiz.
Siz sevgi ve ışık saçmaya başladığınız andan itibaren değişim başlayacaktır emin olun. Sevgi ve ışık saçabilmek için de önce sorunlu düşüncelerin duyguların üzerinde çalışmak gerekir.
Sabri Tandoğan'ın sohbetlerinden bir bölüm çok etkilemişti beni. “İslam’ın Güler Yüzü” isimli kitabında Profesör Eva Hanım'ın çok ilginç bir tespiti var. “Bir kimse” diyor, “Çayını içerken, kaşığını bardağın içinde dolaştırırken çıkan ses uzaydaki bütün zerrelerden duyulur.”
Aman Yâ Rabbi... Bu sözü okurken tüylerim ürperdi, kendimden geçtim. Her şey ne kadar birbiriyle ilgili. Bazı kimseler der ki evimde kapım kilitli, perdelerim örtülüyken ben yapayalnızım. Kimseler yok. İstediğimi yapabilirim. Kimin ne haberi olacak. Bugünkü modern bilime ne kadar aykırı bir düşünce. Mesele hiç de o kimsenin sandığı gibi değil. Hepimiz, her an, aklın alamayacağı bir gözetim, denetim içindeyiz. Biz sâde düşüncelerimizden değil, duygularımızdan da, bütün evrene karşı sorumluyuz.
İçimizdeki kinden, nefretten, intikam duygusundan yükselen eksi elektrik, dünyadaki bütün zerreleri ürpertiyor, haberimiz var mı veya içimizden yükselen ve içine yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün nebadâtı, bütün eşyayı içine alan bir hayır dua, bir güzel dilek, dalga dalga bütün zerrelere, iyinin, güzelin, temiz, asil ve yüce olanın ışınlarını yayıyor. Ne olur kalbimizi, kafamızı hep sevgiyle, saygı ile, edep ile, incelikle, güzel duygularla doldursak."
Ya hayır söyle ya da sus!
Çocukken çoğumuz “abrakadabra” demişizdir. Bu aslında Aramice “Abrak ad habra”dır ve anlamı da “Konuşurken yaratacağım” demek.
“Dünyadaki bütün herkes çok mutlu ve iyi olsun” diyerek tüm varlıklara sevginizi gönderin.
Bunu ne kadar çok tekrar ederseniz, içindeki gücü sizde bir o kadar kendinize çekersiniz.
Çünkü sistem böyle. Sizden çıkan daima size geri döner!