03.07.2025 - 15:05 | Son Güncellenme:
Birçok kişi rahatsızlığını dile getirirken, aslında karşısındakini yargılıyor. “Bu davranışın beni etkiledi” demek yerine “Sen zaten hep böylesin” cümleleriyle konuşmak, iletişimi çözüm değil, saldırı haline getiriyor. Uzman Klinik Psikolog Aycan Koç “Eleştiri, duygu temelli bir farkındalık içermediğinde savunmaya neden olur. Partnerini sürekli yetersiz gören bir yaklaşım, bir süre sonra ilişkiyi de değersizleştirir. İletişim; suçlamak değil, paylaşmaktır” diyor.
Susmak her zaman sakinlik değil, çoğu zaman uzaklaşmadır. “Konuşacak bir şeyim yok”, “Zaten anlamıyorsun”, “Ne fark edecek ki?” Bu tür cümlelerin ardında genellikle çözümden değil, kopuştan beslenen bir tavır yatar. Konuşulmayan her mesele, zamanla birikerek ilişkiyi sessizce tüketir. İlişkiler, duyguların dolaşıma girebildiği kadar yaşar.
Partnerini başkalarının yanında alaya almak, ima yollu eleştirmek ya da küçümsemek ilişkideki güven zeminini zedeler. Daha da yıpratıcı olan ise bu davranış sonrası gelen şu cümledir: “Çok alıngansın, şaka yaptım.” İlişkide yaşanan kırgınlık değil, o kırgınlığı dile getirince suçlanmak asıl yarayı oluşturur. Saygı, ilişkide sevgi kadar onarıcıdır.
“Beni böyle kabul et” cümlesi, çoğu zaman değişime dirençtir. Oysa ilişki, iki tarafın da birlikte gelişmesiyle güçlenir. Sabit kalan bir kimlik yapısı, zamanla ilişkiyi esnetilemeyen bir alana dönüştürür. Ve esnemeyen her yapı, ilk sarsıntıda kırılır.
“Ben söylemeden anlamalı”, “Seviyorsa hisseder” Bu tür düşünceler, duygusal beklentiyi romantize ederken iletişimi yok sayar. Oysa ifade edilmeyen her duygu, zamanla kırgınlığa dönüşür. İlişkiler, sezgilerle değil, açıklıkla güçlenir.
Uzman Klinik Psikolog Aycan Koç “Sosyal medya, yalnızca tanışmaları kolaylaştırmadı; bağ kurmanın değerini de azalttı. Artık biriyle sorun yaşandığında çözüm aramak yerine, “yerine koyulabilecek başka biri” fikri devreye giriyor. İlişkiler derinleşmeden tüketiliyor, bir ‘tıkanıklık’ anında vazgeçmek, beklemekten daha kolay geliyor. Çünkü dijital çağda herkes ulaşılabilir ama kimse vazgeçilmez değilmiş gibi bir algı hakim. Öte yandan, görünürlük ve beğenilme isteğinin ilişkilerin önüne geçmesiyle; bir hikayede etiketlenmemek, birlikte çekilen fotoğrafın paylaşılmaması ya da geç gelen bir mesaj bile, ilişkinin kolaylıkla derinden sarsılmasına neden olabiliyor. Oysa ilişki, dışarıdan nasıl göründüğünden çok, içeride nasıl hissedildiğiyle yaşanır. Bağ, beğeniyle değil, güvenle kurulur” diyor.