21.12.2021 - 06:23 | Son Güncellenme:
Protein yıkım ürünü olan keton yoğunluğunun vücutta artışının belirtisi olarak idrarda keton görülmesiyle diyetin ismini buradan aldığını belirten Kardiyolog Prof. Dr. Özlem Esen, "Ketojenik diyetler çeşitli şekillerde uygulanabilirken klasik ketojenik diyette enerji ihtiyacının yüzde 85-90'ı yağdan yüzde 5'i karbonhidrat ve yine yüzde 5-10 arası da proteinden elde edilir.
Enerji gereksinimi de yağ asitleri ve proteinden karşılanır. Ketojenik beslenmenin temeli olan düşük veya çok düşük karbonhidrat alımı nedeniyle meyve ve sebzeden alınan vitamin, mineral ve lif içeriği azalır. Ayrıca kişi sebze ve meyvede bulunan fitokimyasallardan da mahrum kalır, bu da bağırsakta yaşayan mikrobiyotanın dengesini bozar" açıklamasında bulundu.
Bağırsaklardaki mikrobiyota adı verilen bakterilerin kısa zincirli yağ asitlerinden doygunluk hissi veren hormon yapımından, kanser önleyici ve bağışıklık güçlendirici etkileri olan madde yapımına kadar kilit mekanizmalarda rol oynadığının bilindiğini ifade eden Prof. Dr. Esen, sözlerine şöyle devam etti:
Bunun ötesinde bağırsakta bulunan bu bakteriler ihtiyacı olan karbon molekülünü bitkisel karbonhidrattan alamazsa hemen yakınındaki bağırsak duvarındaki tabakadan alır ve böylece bağırsağı koruyan bu bariyerde hasar meydana gelip geçirgen bağırsak adı verilen durum ortaya çıkar. Ketojenik diyetlerdeki gıdaların doymuş yağ ve kolesterolden zengin, kimyasal kalıntı, oksidasyon ve iltihabı artırıcı madde içeriği yoğun olmaktadır.