04.02.2021 - 09:57 | Son Güncellenme:
Kanser kelimesinin kökeni Hipokrat (M.Ö. 460-370) olarak kabul edilir. “Tıbbın Babası” Hipokrat, yara oluşturan ve oluşturmayan tümörleri tarif etmek için carcinos ve karsinom terimlerini kullanmıştır. Hipokrat, kanseri parmak gibi yayılan çıkıntılarının olmasından dolayı görüntü olarak yengece benzettiği için böyle adlandırmıştır. Daha sonra Celsus (MS 28-50) “carcinos” kelimesini Latinceye çevirerek “cancer”e (kanser) demiştir. Kanser, Latince “yengeç” anlamına geliyor.
Antik Roma’nın en ünlü hekimlerinden Galen de (M.S. 130-200) tümörleri tanımlamak için Yunancada "şişlik" anlamına gelen “oncos”u kullanmıştır. Günümüzde kullanılan ve kanser uzmanı anlamına gelen “onkolog” kelimesinin kökeni Galen’in kullandığı “oncos” teriminden geliyor.
Kanser, yazılı kayıtlara bakıldığında tarih boyunca var olan bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Bunlara kanıt olarak gösterilenler ise fosilleşmiş kemik tümörleri ve Antik Mısır’daki mumyalar. Ayrıca kanserin en eski tanımı -kanser kelimesi kullanılmamasına rağmen- Mısır’da ve yaklaşık M.Ö. 3000’de yapıldı.
Travma cerrahisi ile ilgili bir kitap olarak adlandırılan Edwin Smith Papirüsü’nde ‘ateş matkabı’ adı verilen bir alet ile tümörler ve göğüs yaraları yakılarak tedavi edildiğine dair 8 vaka olduğu belirtiliyor. Burada kanserden, “Bir tedavisi yoktur” şeklinde bahsediliyor.
Kanser, vücuttaki hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla meydana gelir. Aslında vücudumuzda yani DNA’mızda günde yaklaşık 10 bin hücre mutasyona uğramasına rağmen bağışıklık sistemimiz her milisaniye vücudumuzu tarar ve kanserleri hücreleri bularak yok eder. Vücutta mutasyona uğrayan hücrelerin ancak çok küçük bir kısmı kansere yol açar. Bunun da birçok sebebi vardır.
Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre en sık görülen kanser türleri sırasıyla; cilt kanseri, meme kanseri, akciğer kanseri, prostat kanseri, mide kanseri, kalın bağırsak (kolon) kanseri, rahim ağzı (serviks) kanseri, lenf bezi tümörleridir. Kanser tipleri görülme sıklığı açısından kadın ve erkeklerde farklılık göstermektedir.
Coğrafi bölgelere ve ırka göre de kanser sıklığı farklılıklar gösterir. Hem erkeklerde hem kadınlarda en çok görülen kanser çeşidi, deri kanseridir. Türkiye'de bunu erkeklerde akciğer, prostat, kalın bağırsak, rektum, mide ve pankreas; kadınlarda meme, akciğer, kalın barsak, rektum, serviks, over, mide ve pankreas kanserleri takip ediyor.
Kanser her vücutta kendini farklı belirtilerle gösteriyor. Ancak aşağıda sıralayacağımız belirtiler her zaman kanser olduğunuzu da göstermez. Kanseri işaret eden başlıca belirtiler; açıklanamayan kilo kaybı, yüksek ateş, şiddetli ağrılar, halsizlik, idrarda ya da dışkıda kan, vücudun çeşitli bölgelerinde hissedilen sert ve hareketsiz kitleler, geçmeyen öksürük, zamansız gerçekleşen vajinal kanamalar ile ben ve siğillerdeki değişiklikler olarak sıralanabilir.
Kansere hücrelerdeki DNA hasarı neden olduğunu belirtmiştik. Peki bu hasara neden olan sebepler nelerdir? Uzmanlara göre ve hepimizin de bildiği gibi sigara içmek, fazla alkol kullanmak, güneşe fazla maruz kalmak, aşırı şişman olmak, hareketsiz yaşam ve güvensiz cinsel ilişki kansere zemin hazırlayabilir. Bunun dışında ailede kanser öyküsünün bulunması, kimyasallara ve radyasyona maruz kalmak, sağlıksız beslenme, bazı virüsler ve hava kirliliği de kansere yol açabilir.
Yapılan araştırmalar kanser vakalarının sadece yüzde 5 ila yüzde 10’unda kalıtsal bir öykü bulunduğunu ortaya koyuyor. Bu da bize gösteriyor ki aslında sahip olduğumuz hayat koşulları kansere yol açmada çok önemli bir etkiye sahip. Bu, şu anlama da geliyor: Ailenizin geçmişinde hiçbir kanser öyküsü olmaması riskinizi düşürse bile bu ihtimali asla sıfırlamıyor. O nedenle sağlığınıza her koşulda dikkat etmelisiniz.
Öncelikle şüphe duyduğunuz andan itibaren bir uzmana başvurmak gerekiyor. Doktor hastanın hikayesini dinledikten sonra şüpheyi netleştirebilmek için birtakım testler isteyebilir. Kan tahlili, idrar tahlili, röntgen, ultrason, CT, MR Ve PET kanseri teşhis etmede kullanılan ayırıcı testlerdir.
Bunun yanı sıra kandan birtakım tümör belirteçleri yani tümör marker’larına da bakılabilir. Bunların kandaki düzeyleri oldukça önemlidir. Bir sonraki aşama ise biyopsi ve patolojik incelemelerdir.
Kanser taraması risk taşıyan ancak kanser belirtisi göstermeyen kişilerde durumu kontrol altında tutmak için yapılır. Ailesinde meme kanseri olan birinin mamografi ve ultrason çektirmesi gerekir. Yine prostat kanseri riski taşıyan biri muayene olarak kandan PSA seviyesine baktırabilir. Kadın kanserleri için her yıl düzenli jinekolojik muayene yapılması ve smear testi verilmesi kanserin erkenden yakalanmasında büyük avantaj sağlar. Diğer kanser türleri için de bu alandaki bir uzmana başvurarak kontrol için gereken testlerin yapılmasını sağlayabilirsiniz.
Kanser tedavileri cerrahi yöntem, radyoterapi ve kemoterapi ile yürütülür. Bunlara ek olarak hormon tedavisi, akıllı ilaç tedavisi, antikor tedavisi olarak adlandırılan immünoterapi de sayılabilir.
Bazı kanser tedavilerinin birtakım yan etkileri vardır ancak uzmanlara göre “Kanser tedavileri iyileştirmiyor ya da etkili değildir” demek kesinlikle yanlış. Kanser tedavisi sayesinde hayata tutunan insan sayısının her geçen gün arttığını asla göz ardı etmemek gerekiyor.
Kanser tedavisinin sonucu türüne ve evresine göre değişkenlik gösterir. Eğer kanser erken evrede ve metastaz yapmadan teşhis edilirse sağ kalım süresi de o denli artar. Yani kanserde sadece tedavi yetmiyor, korunma ve erken tanı için gerekenlerin yapılması en az tedavi kadar kıymetli.
Tedaviye rağmen tekrarlama riski taşıyan kanser türleri var. Bazı kanserlerin tekrarlama ihtimalleri günümüzde artık genomik testler ile öğrenilebiliyor.
Kanser hakkında belki de en fazla duyduğumuz söz budur ancak bilimsel kaynaklar bunun yanlış olduğunun altını çiziyor. Buna göre doğru yapılan bir cerrahi operasyon ya da biyopsi kanserin ne yayılmasına ne de büyümesine sebep olur. Bir kişiye kesin kanser tanısı koymanın tek yolunun biyopsi olduğunu düşünecek olursak bu düşünceyle hareket etmenin ne kadar zararlı olduğu anlaşılacaktır.
Pek çok kişinin umutla başvurduğu bu yöntemler kanser tedavilerinin yarattığı birtakım yan etkileri bastırmada yararlı olabilir. Ancak her şeye rağmen bunları tamamıyla faydalı ya da kanseri tedavi ediyormuş gibi kabul etmek asla doğru değil. Bu nedenle tedaviye ek olarak bu tür ürünler ancak kanser tedavisi yürüten doktor ile görüşüldükten sonra kullanılmalı. Öyle ki bazı bitkisel ürünler kemoterapi ya da radyoterapinin etkisini azaltabiliyor.
Fazla şeker tüketiminin sağlığımız için iyi olmadığını hepimiz biliyoruz. Peki, şekerin kanser üzerindeki etkisi ne? Kanser hücreleri de dahil olmak üzere vücudumuzdaki tüm hücreler enerji için şeker kullanır. Uzmanlar burada öncelikle “zararlı” olarak anılan şeker grubuyla vücudumuzun ihtiyacı olan “masum” şeker grubunu ayırmakta fayda olduğunu belirtiyor.
Türk Kanser Derneği’nin verdiği bilgilere göre yapılan araştırmalar, kandaki şeker oranı düştüğünde kanser tedavisinin yüzde elli oranında daha etkili olduğunu gösteriyor. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor; kanserden korunmak ya da kanser tedavisi esnasında sağlığımıza dikkat etmek adına şekeri hayatımızdan tamamen çıkarmak çözüm değil.
Bu noktada şekeri olabildiğince doğal yollardan almak en doğrusu. Taze ve kuru meyveler, kuru yemişler, hurma, bal kabağı ve bal masum şeker alternatifleri olabilir. Yapacağımız tatlılarda da şeker yerine bal ve benzeri doğal şurupları ya da kuru meyveleri kullanmak da çok daha iyi olacaktır.
Tıbbı Onkoloji Derneği’nden Dr. Nilüfer Avcı “Kortizol ve adrenalin stres hormonları olarak da bilinir. Bu hormonlar ile stres döneminde beden savunulur. Beden direnç dönemi olarak adlandırılan bu dönemde stres ile başa çıkamaz ise tükenme dönemine girer. Stresle mücadele etmek için tercih edilen zararlı davranışlar (sigara, alkol, diyette değişiklik vb.) hastalık sürecine katkıda bulunur. Kanser ve iş stresi arasında net bir ilişki gösterilemese de stresin oluşturduğu olumsuz etkiler ile kanserin yayılması arasında kuvvetli bir ilişki olabileceği düşünülmektedir” diyor.
Dr. Avcı’ya göre göre stres; kanser hücrelerinde DNA tamirini değiştirerek kanser hücrelerinin yayılmasını hızlandırıyor. Kanser hücrelerinin beslenmesini sağlayacak damar yapısını artırıyor. Bağışıklık sistemindeki savunma hücrelerini de azaltıyor.
Kanser insandan insana bulaşan bir hastalık değildir. Buna neden olabilecek tek durum, kanserli bir organın veya dokunun naklidir. Ancak bu risk de her şeye rağmen oldukça düşüktür.
Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr.Öğr. Üyesi Tayfun Hancılar bu konuda şunları söylüyor: "Yüksek doz iyonlaştırıcı radyasyon, vücuda değdiğinde DNA hasarı yaparak kansere yol açabiliyor. Gamma, X ışınları ve mor ötesi yani ultraviyole ışınlar bu özelliktedir, yani tehlikeli radyasyon içermektedirler. Bu özellik, radyoterapi ve radyolojide kullanılan bazı cihazlarda var.
Cep telefonu, mikrodalga radyo televizyon ise iyonize olmayan enerji taşıyorlar. Bu tür cihazların kanser oluşturduğuna dair elimizde kanıt yok. Mikro dalga ve cep telefonlarının değdikleri dokuda, ısıyı arttırdığı biliniyor ancak zararlı olduğuna dair bulgu yoktur."
Kanserli hücreleri öldürürken sağlıklı hücrelere etki etmeyen akıllı ilaçlar artık hemen her kanser türünde kullanılıyor. Kemoterapiye nazaran yan etkileri yok denecek kadar az olan bu ilaçlar, gelecekte daha da geliştirilerek çok daha etkin bir formda kullanılabilecek.
İlk akıllı ilacın 2001 yılında kullanılmaya başlandığını belirten Hematoloji Uzmanı Doç.Dr. Ömür Gökmen Sevindik “Her akıllı ilaç her kanserde uygulanamaz. Çünkü akıllı ilaçların her hastalık için ayrı geliştirilmesi gerekiyor. Öte yandan hangi yöntemin kullanılacağına hekim karar vermeli çünkü bu tedaviler doğru noktada uygulanmalı.
Her ne kadar akıllı ilaç da olsa tümörde çok akıllı ve bazen bu akıllı ilaçlara karşı direnç söz konusu olabiliyor. Yani akıllı ilaç eşittir yüzde yüz başarı demek değil. Bu nedenle her hastalıkta, belli bir algoritma içerisinde hem birden fazla akıllı ilacı kullanabilirsiniz hem akıllı ilaçları kemoterapi veya radyoterapiyle birleştirebilirsiniz” diyor.
Sigarayı bırakın, sigara içilen ortamlarda durmayın. Güneş altında fazla durmayın, güneş yanıklarını önlemeye çalışmak için tedbirler alın. İşlenmiş tüm gıdalardan uzak durarak meyve ve sebzeden zengin beslenin. Fazla kilolarınızdan kurtulun.
Alkol tüketimini minimuma indirin. Hayatınızdan sporu asla eksik etmeyin. Genetik riskler taşıyorsanız kontrollerinizi aksatmayın. Sizi kanserden koruyacak Hepatit B ve HPV aşılarınızı olun. Stresinizi yönetmeyi öğrenerek psikolojinizi sağlam tutmaya çalışın.